Stanford Tip B Aort Diseksiyonu Nedeniyle Yapılan Torasik Endovasküler Aort Tamiri Sonrası İleri Dönemde Retrograd Asendan Aort Diseksiyonu


Creative Commons License

Erkul S., Alptekin Erkul G. S., Parlar A. İ., Çekirdekçi A.

19. Ulusal Vasküler ve Endovasküler Cerrahi Kongresi10. Ulusal Fleboloji Kongresi, Girne, Cyprus (Kktc), 26 - 29 October 2019, vol.28, no.6, pp.23

  • Publication Type: Conference Paper / Summary Text
  • Volume: 28
  • City: Girne
  • Country: Cyprus (Kktc)
  • Page Numbers: pp.23
  • Kütahya Health Sciences University Affiliated: Yes

Abstract

Deneyim ve Hedefler: Son on yılda torasik endovasküler aort tamiri (TEVAR) aort patolojilerinde giderek artan sıklıkta uygulanan bir tedavi yöntemi haline gelmiştir. Stanford Tip B aort diseksiyonunda (TBAD) malperfüzyon, anevrizmal dilatasyon, dirençli hipertansiyon ve dirençli ağrı görülen komplike olgularda TEVAR uygulanabilmektedir. Biz burada TEVAR sonrası ileri dönemde retrograd asendan aort diseksiyonu (rAAD) gelişmiş olgumuzu sunmayı amaçladık. Metotlar: Elli altı yaşında erkek hasta hipertansiyon nedeniyle başvurdu. Anamnezi ve önceki tetkikleri değerlendirildiğinde altı ay önce TBAD nedeniyle akut dönemde (14 gün) TEVAR uygulanmış olduğu anlaşıldı. Yapılan bilgisayarlı tomografik anjiyografide (BTA) rAAD, zone 2’ye implante edilmiş stent greft ve greftin distalinde devam eden diseksiyon flebi görüldü. Ekstravazasyon saptanmadı. RAAD nedeniyle operasyon planlandı. Aksiller arter kanülasyonu ve two stage venöz kanülasyon ile pompaya girildi. 18°C’de sirkulatuvar arrest ve antegrad serebral perfüzyon uygulandı. Endovasküler stent greftin strutlarının trunkus brakiosefalikus ile sol ana karotis arter arasından aortu diseke ettiği görüldü. Stent greftin strutlarının serbest uçları kesilerek kalan kısmı teflon felt ile arcus aortaya tespitlendi. 28 mm dakron greft (Maquet®, Germany) kullanılarak stent greftin proksimaline oturacak şekilde asendan aorta ve hemiarkus replasmanı yapıldı. Sonuçlar: Hasta 14. günde komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Taburculuk sonrası 3. ayda hastanın muayene bulguları olağandı, BTA’da aort kökü, arkus ve dallarında diseksiyon, hematom veya psödoanevrizma bulgusu saptanmadı. Kararlar: TEVAR sonrası rAAD nadir gelişen bir komplikasyondur ve meydana gelmesinde, işlemin zamanlaması, oturma zonu, asendan aort çapı, aort patolojisinin çeşidi, hipertansiyonun kontrolü gibi çeşitli faktörlerin etkisi olduğu düşünülmektedir. Bizim olgumuzda aort patolojisinin TBAD olması, akut dönemde TEVAR uygulanmış olması ve kontrolsüz hipertansiyon, rAAD gelişimi için önemli risk faktörleri olarak değerlendirilebilir. TEVAR endikasyonlarının yalnızca komplike olgularla sınırlı tutulmasının ve hastaların düzenli aralıklarla kontrol görüntülemelerinin ve takiplerinin yapılmasının hayati risk oluşturacak komplikasyonları en aza indireceğini düşünmekteyiz