in: Primer Diz Artroplastisi, R.TANDOGAN,M.AŞIK,İ.TUNCAY,CN. AKTEKİN, Editor, İstanbul Kitabevi, İstanbul, pp.215-229, 2019
AMELİYAT SIRASINDA OLUŞABİLECEK KOMPLİKASYONLAR VE ÇÖZÜMLERİ
Prof. Dr. Hasan Tatari, Dokuz Eylül Üniversitesi
Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İzmir
Doç. Dr. Mehmet Erduran, Dokuz Eylül Üniversitesi
Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İzmir
Op. Dr. Nihat Demirhan
Demirkıran, Dumlupınar
Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kütahya
Total diz artroplastisi sırasında birçok
komplikasyon gelişebilir. Bunların bir kısmı ameliyat sırasında farkedilebilir;
daha büyük bir kısmı da ameliyat sonrası süreçte anlaşılabilir. Önemli olan bu
komplikasyonların olabileceğini bilmek, hastanın ve yakınlarının da
farkındalığını sağlamaktır. Total diz artroplastisinde, intraoperatif
gelişebilecek komplikasyonları sırasıyla inceleyelim.
Vasküler
yaralanmalar:
Ortopedik cerrahide en korkulan ve
katastrofik şekilde sonuçlanabilecek komplikasyon, vasküler yaralanmadır.
ABD’nde yapılan bir çalışmaya göre diz ve kalça artroplastileri sonrası açılan
malpraktis davalarının en büyük nedeni sinir yaralanması olup vasküler
yaralanmalar, bacak uzunluğu eşitsizliği ve enfeksiyondan sonra dördüncü sırada
yer almaktadır (1).
Diz artroplastisi sırasında arter
ve ven yaralanması olasılığı oldukça düşüktür. Gerek zamanla edinilen deneyim,
gerekse kullanılan cerrahi kesi blokları ve kesici aletlerin özel hazırlanmış
olması, bu komplikasyonu minimale indirmektedir. Günümüzde, büyük olasılıkla
birçok ortopedik cerrah, böyle bir komplikasyonla karşılaşmadan meslek hayatını
geçirmektedir. Fakat, primer ve özellikle revizyon diz artroplastisi sayısı
arttıkça, bu komplikasyonun oranının da artabileceği aşikardır. Esas olan böyle
ciddi bir komplikasyonla karşılaşmamak için tedbirli davranmak ve kontrolü
elden bırakmamaktır. Çünkü olduğunda, belki de artroplastinin en ciddi
komplikasyonu olan vasküler yaralanmalar, morbiditenin artmasına ve hatta
ampütasyona kadar gidebilen sonuçlar doğurabilir. Doğrudan vasküler perforasyon
olabileceği gibi (2), tromboemboli, psödoanevrizma, arteriovenöz fistül
formasyonu gibi patolojiler şeklinde de cerrahi sonrasındaki dönemde karşımıza
çıkabilir. Nedenleri, operasyon sırasında dizin manipülasyonu, 90 dereceden
fazla fleksiyon ile öne çıkık oluşturulması, sement ve vidaların vasküler
yapıları tehdit etmesi ve sementin polimerizasyonu sırasındaki ekzotermik
reaksiyon sonucu olan ısı yaralanmasıdır. Yani daha çok indirekt mekanizma ile
vasküler yapıların gerilmesi, kompresyonu veya sement ile termal yaralanma söz
konusudur (3, 4).
Diabetes mellitus, sigara kullanımı
ve serebrovasküler hastalıklar, koagülopati, önceden var olan aralıklı ağrılı
yürüme, periferik venöz yetmezlik, metastatik kanserler ve renal yetmezlik
önemli risk faktörleridir (3). İleri fleksiyon ve varus deformitesi olan
olgular da, risk grubunda yer alır. Özellikle enfekte olgularda ve revizyon
artroplasti operasyonlarında, önceden gelişmiş olan skar dokusu, vasküler
yapıların daha da risk altına girmesine yol açabilmektedir. Önceden
kardiyovasküler cerrahi geçirmiş olan veya çekilen diz grafilerinde vasküler
yapıların trasesine uyan kalsifikasyonlar bulunan olgular, ortopedisti uyarmalı
ve mutlaka cerrahi öncesinde Kalp Damar Cerrahisi konsültasyonu istenmeli ve
hatta ameliyat sırasında ameliyathanede bulunması sağlanmalıdır.
Healy ve ark. nın diz artroplastisi
komplikasyonlarını listeledikleri çalışmada (5), kanama, cerrahi tedavi
gerektiren postoperatif kanama; vasküler yaralanma ise cerrahi onarım,
greftleme veya stentleme gerektiren intraoperatif vasküler yaralanma
(kompartman sendromu veya ampütasyon ile sonuçlanabilecek) olarak
tanımlanmıştır.
Diz artroplastilerinde vasküler
yaralanmaları konu alan serilerde yaralanma oranı % 0.057-0.13 arasında
değişmektedir (4,6-10). Abullarge ve ark. nın serisinde, vasküler yaralanma
oranı; % 0.08’ dir ve 34 olgunun ikisi, ampütasyonla sonuçlanmıştır (3). Wilson
ve ark. nın (10) serisinde, olguların önemli bir kısmında daha önceden var olan
ateroskleroz belirlenmiş olup % 25’i cerrahiden sonraki 24 saatte anlaşılmış ve
% 71’inde by-pass gerekmiş, üçü ampütasyon ile sonlanmıştır. Calligaro ve ark. nın
serisinde (11), vasküler yaralanma oranı % 0.13 olup 14 olguda akut arter
yaralanması, aynı gün anlaşılamamıştır.
Ayak bileği kol indeksi, vasküler
yetersizlik düşünülen olgularda, cerrahi öncesi yapılması gereken bir
taramadır. İndeks, 0.9 altında ise bir Kalp Damar Cerrahı tarafından konsülte
edilmeli, 0.5 altında ise anjiografi ile değerlendirilmelidir (11,12).
Ameliyat öncesi muayenede,
popliteal bölgede şişlik olup olmadığı değerlendirilmelidir. Buna yol açan
neden, çoğu olguda Baker kistidir. Cerrahi sonrası bu bölgede aynı derecede
şişlik olması, eğer periferik nabızlar alınıyorsa, önceden yapılan muayene
nedeniyle endişe vermeyecektir. Ancak yeni beliren bir şişlik, vasküler
yaralanma açısından cerrahı uyarmalıdır. Ameliyat öncesi muayenede, diz
arkasında palpe edilen şişlik, her ne kadar sıklıkla Baker kistine aitse de,
şişliğin pulsasyon verip vermediği de değerlendirilmelidir. Pulsasyon veren bir
şişlikse, arteriyel Doppler Ultrasonografi çekilmelidir.
Diz artroplastisi sırasında arteriyel
yaralanma şekilleri (13,14):
1.
Tibial
kesi sırasında,
2.
Femoral
kondillerin posterior kesisi sırasında,
3.
Tibianın
öne dislokasyonu sırasında arkaya elevatör yerleştirilmesi ile
4.
Kesiler
sonrasında dizin hiperekstensiyona getirilmesi sırasında şeklinde
özetlenebilir.
Ameliyat sırasında, tibial
rezeksiyon yapılırken tibia arkasına kemik elevatörü yerleştirilmektedir. Bu
konuda yapılan bir anatomi çalışmasında, orta hattın lateraliyle yumuşak
dokunun 1 cm. arkasına yerleştirilen elevatörlerle popliteal damar yaralanması
riskinin arttığı gösterilmiştir (13).
Anatomik yaralanma ve nedene göre,
yaralanmalar 4 gruba ayrılabilir:
1.
Oklüzyon:
a. Tromboz: Vasküler duvarın
yaralanmasına bağlı tromboz (küçük yırtılmalar, endotel hasarı veya
manipülasyon sırasında gerilme ile) (15)
b. Turnikeye bağlı emboli sonucu
2.
Popliteal
arterin direkt kesilmesi (14)
3.
Arteriovenöz
fistül oluşumu (16)
4.
Anevrizma
veya psödoanevrizma (14,15,17,18)
En sık yaralanmaya uğrayan vasküler
yapılar, popliteal arter ve genikulat arterlerdir (14). Rubush ve ark. tibial
kesi sırasında popliteal arterin riske girdiği tehlike bölgelerini belirlemiş
ve sol diz için saat 11-3 arasının, sağ diz içinse saat 9-1 arasının riskli
olduğunu yazmıştır (19).
Önceden bilinen periferik damar
hastalığı bulunan hastalarda, cerrahi sırasında turnike kullanımı
tartışmalıdır. Turnike kullanılması ve yaralanmanın, her ne kadar bazı
serilerde tersi olsa da (20), indirekt olması nedeniyle vasküler yaralanmanın
oluştuğu, sıklıkla postoperatif dönemde anlaşılabilir. Ayrıca rejiyonal
anestezi de, semptomların gecikmesine yol açabilir (4). Turnike süresinin
uzaması da bir risktir. Turnike kullanımı ile yüzeyel femoral arterde tıkanma
oluşabilir veya hastada bilinmeyen bir popliteal arter anevrizması varsa,
akımın durmasına bağlı olarak tromboz gelişebilir (20,21).
Klinik bulgular, akut iskemi
bulgularından lokal ödem ve pulsasyon veren şişliğe, tekrarlayan kanamalar ve
hemartroza kadar değişik şekillerde karşımıza çıkabilir (12,14). Ameliyat
sonrası nabızlar iyi kontrol edilmelidir. Nabız kaybı, her zaman vasküler
yaralanma ile olmaz; geçici arteriyel spazm veya sıkı bandajlama ile de
oluşabilir. Ameliyat sonrası derlenmede, gerek halen anestezinin etkisinin
sürmesi, gerekse bandajın görüntüyü engellemesi, tanıyı geciktirebilir. Nabız
alınamıyorsa, bandajın gevşetilmesi ve monitörizasyon gerekir. Birkaç dakika
içinde nabız dönmezse, acil Kalp Damar Cerrahisi konsültasyonu gerekir (4,12).
Turnike kullanıldıysa, yara
kapatmaya geçmeden açılması ve hatta inserti yerleştirmeden önce açılarak
popliteal bölgeden olabilecek bir kanamanın daha iyi değerlendirilmesi mümkün
olabilir. Abondan bir kanama var ve tansiyon düşmesi yaşandıysa, Kalp Damar Cerrahisi
konsültasyonu istenmesi ve ameliyat masasında hastanın prone pozisyona
getirilerek beklenmesi gerekir (4,12,20). Ameliyat sırası veya sonunda bir
arteriyel yaralanma farkedildiğinde, femoral arterden verilecek kontrast madde
yardımı ile anjiografi yapılabilir. Kalp Damar Cerrahisine bilgi verilir; altın
standart diğer taraftan alınan safen ven grefti ile by-pass yapmaktır (12).
Bazı olgular ameliyattan günler
sonra dolaşım yetmezliği bulguları ile başvurabilir (15,17). Saunders ve ark. nın
dördü psödoanevrizma gelişen yedi olguluk serisinde bu süre, ortalama 29 gündür
(15). Cerrahi sırasında veya sonrasında
vasküler yaralanma yaşayan hastalar, daha sonraki sorgularında bunun nedeninin
ihmalden mi kaynaklandığını sorabilirler. Oklüzyonun ameliyattan günler sonra
bile oluşabileceği bilinmeli ve hasta bilgilendirilmelidir. Postoperatif
birinci haftadan sonra oluşan sorunlarda, hastanın da ihmali olabilir (4).
Nörolojik
yaralanmalar:
Diz artroplastisi sırasında,
hastanın fonksiyonel durumunu bozan nörolojik yaralanmalar, her ne kadar nadir
görülse de olgu sayıları oranında giderek artış görülmektedir. ABD’nde yapılan
bir çalışmaya göre diz ve kalça artroplastileri sonrası açılan malpraktis
davalarının en büyük nedeni, sinir yaralanmalarıdır (1). Bunların başında da
peroneal sinir yaralanması gelmektedir. Özellikle ileri valguslu ve fleksiyon
kontraktürü olan dizlerde, cerrahi düzeltme sonrası gerilmeye veya lateral
yapıların gevşetilmesi sırasında direkt olarak kesiyle peroneal sinir
yaralanabilir. Ayrıca uzamış turnike kullanımı ile iskemik hasar ve gelişen
hematoma bağlı mekanik bası da peroneal sinir hasarına yol açabilir. Bir
çalışmada, 400 mm Hg üzerindeki turnike basıncının predispozan bir faktör
olabileceği bildirilmiştir (22). Turnike süresi ve basıncını konu alan bir
çalışma, 240 mm Hg basıncında, 80 dakikalık sürenin sinir yaralanması riskini
ortadan kaldırdığını göstermiştir (23).
Tabii bu arada rejiyonal anestezi
de unutulmamalıdır. 380000 olguluk bir seride (24), epidural ve genel anestezi
uygulamalarında genel oran % 0.03’tür ve hipertansiyon, sigara kullanımı,
diabet, sinir kökü kompresyon öyküsü bulunması ve romatoid hastalıklar (25)
önemli risk faktörleridir. 20 yıllık bir kohort çalışmasında (26), diz
artroplastisi sırasında sinir yaralanması oranı % 0.79 olarak bildirilmiş,
bunların periferik sinir blokajı ve anestezi tipine bağlı olmadığı saptanmış ve
bilateral uygulamalarda ve turnike süresinin uzaması ile riskin arttığı bilgisi
eklenmiştir. İki saat üzerinde turnike uygulanan diz artroplastileri sonrasında
peroneal ve tibial sinir felci oranı % 7.7 olarak bildirilmiş ve nedeni, iskemi
ve mekanik travmaya bağlanmıştır (27). Bu olgulardan peroneal sinir felci
olanların % 89’u, tibial sinir felci olanlarınsa % 100’ü tamamen gerilemiştir. Yazarlar,
ameliyat sırasındaki 10-30 dakikalık bir turnike arasının oranı azalttığını ve
fleksiyon kontraktürü olanlarda oranın arttığını bildirmişlerdir.
Safen sinirin infrapatellar dalı,
diz artroplastisi sırasında sıklıkla yaralanarak insizyon distalinde ve
lateralinde uyuşma ve parestezi yakınmalarına yol açabilir. Bu oran % 27-100 olarak bildirilmiştir (28-31).
Black’in çalışmasında (28), zaman içinde bulgular azalmış ama tamamen
kaybolmamıştır. Bu çalışmada, turnike süresi prevalansı etkilememiş, olguların
% 68’inde medikal bir komorbiditeye rastlanmamıştır. Cheung ve ark. na göre
(32), diz artroplastisi sonrası % 0.9-1.3 olguda sinir yaralanması ile motor
felç gelişebilmektedir. Schinsky ve ark. nın % 79’u peroneal sinir felci olan
ve konservatif tedavi uyguladıkları serilerinde, oran % 1.3’tür ve bunların %
68’i 18 ay sonunda tamamen iyileşmiştir (25).
Siyatik sinir, uyluğun orta
kısmının arka yüzünde peroneal ve tibial sinire ayrılır. Popliteal bölgede,
peroneal sinir, laterale fibula başına doğru ilerler. Fibula başı düzeyinde
yüzeyel olup travma ve baskıya açıktır. Sinir sıkıştığında, L4-5, S 1-2
dermatomlarında ve özellikle ayak sırtında uyuşma ve duyu kaybı gelişir;
tibialis anterior, ekstensor digitorum kommunis, ekstensor hallusis longus ve peroneal
kaslarda motor kayıp oluşabilir. Bu durumda ayak bileği ve başparmakta
dorsifleksiyon kaybı ve eversiyon yetersizliği ortaya çıkar. Tibial sinir
sıkışırsa, ayak bileği plantar fleksiyonu zayıflar ve ayak tabanında duyu kaybı
gelişir.
Peroneal sinir hasarının ameliyat
sırasında tanınması mümkün değildir. Ancak ameliyat sonrası erken dönemde ayak
bileğinde dorsifleksiyon ve eversiyon kaybı ile birlikte ayak dorsolateralinde
duyu kusuru ile tanınabilir. Bu nedenle primer operasyon sırasında bir işlem yapma
olanağı yoktur. Ameliyat sonrasında saptandığında, ayak bileğini
dorsifleksiyonda tutacak bir ortez verilerek yürümesi sağlanıp olabilecek en
kısa sürede deneyimli bir radyolog tarafından sinir ultrasonografisi çekilerek
sinir hasarının makroskobik boyutu olup olmadığı değerlendirilmelidir. Erken
dönemde yapılabilecek diğer bir tetkik te MR nörografidir; ancak implant
varlığında tanı zorluğu olabilir.
Hemen bir EMG çekilmesinin faydası
yoktur. En erken altıncı hafta sonunda çekilmesi uygundur; üç ve altıncı
aylarda tekrarlanabilir. Üçüncü ay sonunda herhangi bir klinik iyileşme yoksa,
EMG ve USG tetkiklerine göre, cerrahi eksplorasyon planlanabilir. Bu dönem boyunca, hastaya eklem hareket
açıklığı egzersizleri ve elektrik stimülasyonu gibi rehabilitasyon süreci
başlanmalı ve atrofi gelişmesi önlenmelidir (12).
Yumuşak doku yaralanmaları:
Diz artroplastisi sırasında, kemik kesi dengesini sağlamak kadar yumuşak
doku dengesini sağlamak ta çok önemlidir (33). Bu işlem sırasında gerek
cerrahın yarattığı gerekse diz osteoartritindeki deformitenin büyüklüğü
nedeniyle, birtakım yumuşak doku problemleri ile karşılaşılabilinir. Cerrahi
sırasında gelişebilecek bir yumuşak doku dengesizliğini gidermek için daha
kıstlayıcı bir protez seçeneği kullanmak, protez üzerine deforme edici stresler
yaratıp, protezin erken dönemde yetmezliğe uğramasına neden olabilir. Diz
artroplastisi cerrahisinde yumuşak doku yetmezlik ya da bozukluklarına yönelik
en önemli tedavi, bu durumlara neden olabilecek sebeplere yönelik önlem
almaktır (34).
Gonartrozda patolojik anatomiyi bilmek, hangi
problemlerin nasıl çözüleceğini bilmek için önemlidir. Örneğin dizin varus
gonartrozu, en sık karşılaşılan deformitedir. Fikse bir deformite, genellikle
medial tibial osteofitler ve posteromedial tibial kemik stoğunda aşınma, medial
kollateral ligaman (MKL), posteromedial kapsül, pes anserius ve semimembranosus
kas kısalması ve kontraksiyonlarını kapsar. Geç dönemde ise lateral kollateral
ligaman (LKL) uzaması olur (35). Dizin valgus gonartrozunda ise, lateralde
kemik ve kıkırdak aşınması, lateral kapsül, lateral kollateral ligaman (LKL),
popliteus tendonu, arkuat ligaman, iliotibial bant, lateral intermüsküler
septum kısalması ve kontraksiyonu oluşur. Fleksiyon deformitesinde ise, arka
çapraz bağ (AÇB) ve posterior kapsül kısalmıştır. Bu patofizyolojiye göre,
varus deformitesinde derin MKL ve semimembranosus ile birlikte posteromedial
kapsül ve yüzeyel MKL gevşetilir. Valgus deformitesinde ise posterolateral
kapsül, iliotibial band, LKL, gastroknemiusun lateral başı, biseps femoris ve
AÇB gevşetilir. Tüm gevşetme işlemlerine rağmen ilave gevşetme gerektiğinde,
‘’Pie-crust tekniği’’ ile iliotibial band ve LKL’ın sivri uçlu bir bistüri ile
çoklu horizontal kesilerle gevşetilmesi yöntemi kullanılabilir. Fleksiyonda
instabilite yaratmamak için popliteus tendonu korunmaya çalışılmalıdır (36). AÇB’ın
gergin olduğu bir dizde AÇB’ı sağlam bırakarak yapılan bir protez seçimi, diz
fleksiyonu sırasında kayma ve yuvarlanma hareketinin yeteri düzeyde olmamasına
ve fleksiyon sırasında tibial komponentin anterior kısmı ile kemik arasında bir
kitap gibi açılma stresine maruz kalmasına neden olabilir. Bu da, AÇB koruyan
protez tipinde erken gevşemeye neden olabilir (35).
Ekstensör mekanizma yaralanmaları:
Total diz artroplastisi sonrası fonksiyonel bozukluklardan en
kötülerinden biri de ekstensör mekanizmanın bozulmasından kaynaklanan
yetmezliklerdir (34). Bu duruma yol
açabilecek predispozan faktörler şu şekilde sıralanabilir:
1.Artroplasti öncesi yüksek tibial osteotomi, tibial tüberkül kaydırma
gibi diz cerrahisi geçirmiş olmak,
2. Patella baja, ileri varus deformitesi gibi anatomik değişiklikler,
3. Morbid obezite,
4. İnflamatuar artrit,
5. Diyabet, hipertiroidizm, kronik böbrek yetmezliği,
6. Kronik steroid kullanımı,
7. Patellanın aşırı ya da asimetrik kesilmesi,
8. Uygun olmayan protez ugulamaları (büyük komponent kullanılması,
femoral ya da tibial komponentin iç rotasyonda yerleştirilmesi, femoral ve
tibial komponentlerin medialize uygulanması, vb),
9. Aşırı yapılmış lateral retinakuler gevşetme
10. Sert diz (34-42).
Total diz artroplastisinde komponentler yerleştirilirken, eklem
seviyesinin aşırı proksimalde olması, tibial platonun patellar tendona baskı
yapmasına, rotasyonel olarak kötü dizilim ve eklem seviyesinin aşırı distalde
kalması, patellofemoral stresi artırarak ekstensör mekanizmada harabiyete neden
olabilir (38,39). Patellayı değiştirirken aşırı rezeksiyon yapılması,
kuadriseps tendonunun patellaya yapışma yerinde hasara neden olabilir (39). Bu
komplikasyonun tedavisine yönelik tam bir tatmin edici yöntem bulunmamaktadır.
Bu nedenle bu komplikasyonun oluşmasını engellemek için olağanüstü bir dikkat
gösterilmelidir. Ekstensör tendon rüptürlerinde, basit sütürlemede başarısızlık
oranı yüksektir. Bu nedenle basit sütürlemeye ilave olarak komşu bir tendon
veya sentetik bir materyal kullanılarak bağ tamiri yapılabilir (39).
Literatürde total diz artroplastisi sonrası yumuşak doku bozuklukları
üzerine çalışmalar, genellikle olgu serileri şeklinde olup, çalışmalardaki
olgular homojen gruplar şeklinde gözlenmemektedir. Ayrıca ekstensör tendon
yetmezlikleri kronik ya da postoperatif geç dönemde düşme ya da travma sonrası
olan olgu gruplarına yöneliktir. Bizim konumuz ise, peroperatif dönemde meydana
gelen yumuşak doku yetmezliğini içermektedir. Ekstensör tendonlar parsiyel ya
da tümden hasarlanabilir. Bize göre, parsiyel tendon hasarlanması da tendonun
tam kopması gibi ciddiye alınmalıdır. Hasarını gidermek için sütürleme ya da
beraberinde güçlendirme yöntemleri daha sonra oluşabilecek tendon rüptürü
olasılığını azaltacaktır.
Patellar Tendon Yaralanması:
Total diz artroplastisi ameliyatında patellar tendon yaralanması sıklığı
% 0.17-1.4 arasında olup, kuadriseps tendon yaralanmasından daha sık
gözlenmektedir (39,40). Diz eklemine yaklaşım sırasında, patellar tendonun
tibial tuberkülden avulse olma potansiyeli;
1. Özellikle aşırı osteofit varlığı olan ileri düzey genu varum
vakalarında patellanın çevrilmesi anında,
2. Sert dizlerde patellanın çevrilerek dizin fleksiyona zorlandığı
sırada,
3, Uygun olmayan pozisyon ve büyüklükte protez konulması ile dizin
kapatılmaya çalışırken aşırı zorlanması ile artabilir (36,37,39-42).
Tibial kesi sırasında kesici testerenin kontrolden çıkarak patellar
tendonu doğrudan kesmesi de sık karşılaştığımız problemlerden biridir. Bu
komplikasyonun önlenmesi, patellar tendon üzerinde gereğinden fazla zorlama
olmaksızın patellanın eversiyonuna izin vermek için kesinin kuadriseps kasına
kadar uzatılması da dahil olmak üzere (rektus snip, V-Y plasti gibi), birkaç
adım atılabilir. Bir başka önlem olarak tendon kopmasına karşı, patellar
tendonun yapışma yerine bir adet pin konması tendonun kopmasını önleyebilir ya
da patellar tendonun kesip ayrılma noktasının ve istenmeyen kopmasının aşırı ve
beklenmedik şekilde yer değiştirmesini önlemek için, kapsüler insizyonun alt
tarafında tibia tüberkülünün distalinde ve medialinde geçici bir transvers
dikiş atılabilir. Artroplasti yapmak için yeterli görüş patellar tendonun
ayrılması olmadan elde edilemiyorsa, daha sonra ekstensör mekanizmanın
kemik-kemik iyileşmesini sağlamak için tuberositas tibia osteotomisi
yapılabilir. Sonrasında da kontrollü bir şekilde pullu-pulsuz vidalar, serkilaj
teli ya da u-çivileri ile osteotomi alanı tamir edilebilir. Bir başka yöntem,
yeterli görüş sağlamak mümkün ise, patella everte edilmeden, laterale
kaydırılarak yeterli açılım sağlanmasıdır (33,34,36-45).
Tüm koruma çabalarımıza rağmen diz protezi
cerrahisi sırasında patellar tendon proksimal, distal ya da tendonun orta
kesimine yakın ayrılabilir veya kesilebilir. Patellar tendonun yırtığı sonrası
tek başına uygulanan primer tamir sonuçları başarısızdır.
Diz artroplastisinde patellar tendon
yırtılmasının zamanlaması da literatürde tartışılmıştır. Cadambi ve Engh’in
serilerinde 8 yırtıktan 6’sı ameliyat esnasında ya da hemen sonrasında meydana
gelmiştir (45). Buna karşın Gustillo ve Thompson kendi serilerindeki
yırtıkların daha sonra oluştuğunu bildirmişlerdir (46). Tendonun tamamının akut
yırtıkları, doğrudan tamirle tedavi edilebilse de genelde bir sağlamlaştırma
yöntemine ihtiyaç duyar. Yırtık tendonun orta bölümünde ise uç uca tamir
uygulanabilir. Doğrudan tamir sırasındaki dikiş tespitini sağlamlaştırmak için
Bunnel dikiş örgüsü gibi yöntemler önerilmiştir. Tendon, absorbe olmayan
materyalle dikilmeli, varsa paratenon tamirinde absorbe olan dikiş
kullanılmalıdır. Ne yazıkki orta kısım yırtıkları, tedavisi daha güç olan origo
veya insersiyo yırtıklarına göre daha seyrek oluşur. Patellar tendonun uç yırtıkları
için transosseöz patellar sütür uygulaması ya da sütür çapa uygulaması
yapılabilir. Bir başka ifade ile patella alt kutbunda oluşan kemik avulsiyon ya
da patellar tendon yırtıkları en iyi Bunnel tipi tamirle, patella apeksinden
açılan deliklerden geçirilen sütürlerle yapılır. Burada, sütürlere gerekli
gerginlik verilerek patellar tendonun özgün uzunluğunun sağlanması önemlidir.
Patellanın pozisyonu, karşı dizin lateral grafilerinde ölçülecek patellar
tendon uzunluğu veya patella lokalizasyonu ile saptanabilir. Patella baja
önlenmelidir. Pek çok yazar, tamirin ameliyat sonrasında korunabilmesi için,
tibial tüberkül ve kuadriseps tendonundan geçecek bir serklajla ya da 5 numara
tycron ile sağlamlaştırmayı uygulamaktadır. Bunların yanında tamirden şüphede
kalındığı durumlarda sentetik meçlerle, sütür çapalarla, U- çivileri ile tamire
destek sağlanabilir. Kuadriseps ters döndürme (turndown) flepi şüphede kalınan
durumlarda alternatif olarak bilinmesi gereken bir yöntemdir. Bu teknikte
kuadriseps tendonunun orta 1/3 kısmı kasla birleştiği yere kadar ayrılır ya
tuberositas tibia bölgesinde açılan bir tünele ya da yırtılmış patellar
tendonun distal ucuna absorbe olmayan ipliklerle dikilir. Başka bir yöntemde,
kronik patellar tendon yetmezliklerinde kullanılan Cadambi ve Engh tarafından
tanımlanan teknikle tamir uygulanır (45). Bu teknikte semitendinosus tendonunun
distal insersiyosu sağlam bırakılarak, proksimal parçası muskulotendinöz
bileşkeye kadar çıkarılır. Patellanın distal 1/3 kısmından 6 mm çapında bir
tünel açılarak tendon tünelden geçirilir. Sonra semitendinosus insersiyosuna
yakın bir yerden kendi üzerine dikilir. Proksimal tibiadan tünel açılıp
interferans vidası ile de tespit yapılabilir. Eğer uzunluk yetersiz ise
grasilis tendonu çıkarılarak semitendinosus tendonuna eklenebilir (34,37-45,47).
Kuadriseps
tendonu yaralanması:
Kuadriseps tendon rüptürleri % 0.1-1.1 arasında görülür. Kuadriseps
rüptürleri için tedavide altın standart olarak, transosseöz patellar sütür
uygulaması gösterilmektedir. Diğer bir seçenek, sütür çapa uygulamasıdır. 5
numara Ethibond ya da fiberwire sütür, Krackow ya da Becker tekniği ile
tendondan geçirilip, patellaya transosseöz ya da çapa ile tespit edilir. Total
diz artroplastisi sırasında, kuadriseps tendonu akut yırtığı genellikle bu
duruma sebep olan bir takım faktörlerle birlikte olmaktadır. Bunlar lateral
gevşetme yapılması, patella kesisi sırasında iatrojenik olarak tendonun
kesilmesi, patellanın çok fazla kesilmesi ile tendonun kopması gibi cerrahi
nedenler ve kronik böbrek yetmezliği, diabet, hipertroidizm, gut gibi metabolik
ya da kortizon enjeksiyonları gibi ilaç uygulamasına bağlı sebepler de
olabilir. Bu durumda tamirin güçlendirilmesi ve komşu tendon veya yumuşak
dokularla desteklenmesi tavsiye edilir. Bunlardan biri, kuadriseps ters
döndürme flebinin uygulandığı ’Scuderi’ yöntemdir. Ek kuvvetlendirme Dakron şerit ile
yapılabilir (34,37-44,47-49).
Dizin lateral yapılarının
yaralanması:
Total diz artroplastisi uygulaması sırasında
yumuşak dokuda dengesizlik ya da yetmezlik, fleksiyon ve ekstensiyon sırasında
dizin medial ve lateral boşluklarında dengesizliğe, sonucunda da instabiliteye
neden olacaktır. İnstabilite, kaçınılmaz olarak protezin ömrünü kısaltacak ve
revizyon cerrahisine sebebiyet verebilecektir. Bu nedenle ameliyat sırasındaki
bağ dengesinin sağlanması çok önemlidir (50,51). Dizin anterolateralinde
proksimalde fasia lata olarak başlayan ve distalde Gerdy tüberkülüne yapışan iliotibial
bant (İTB), çeşitli kapsüler ve ekstrakapsüler yapılardan oluşarak derine
uzanır. Bu yapının anterolateral ligaman (ALL) gibi anatomik tanımlamalarda net
bir görüş birliği olmayan ligamanı oluşturduğu bazı kaynaklarda kabul edilir.
Dizin posterolateral yapıları, lateral kollateral ligaman (LKL) ve popliteus
kompleksinden oluşur. Popliteus tendonunun dizdeki konumu ve diz
biyomekaniğindeki işlevi nedeniyle önemli bir diz stabilizatörü olduğu
bilinmektedir; varus ve eksternal rotasyonda statik ve dinamik kısıtlayıcı rolü
vardır. Diz fleksiyona geldiğinde, femurun tibia üzerinde anterior
subluksasyonunu, internal rotasyon laksitesini ve varus açılanmasını önler. Bu
tendon femurun lateral kondilinde lateral kollateral ligamanın yapışma yerinin
anterioru ve distaline yapışır (52). Özellikle küçük yapılı insanlarda tendonun
insersiyosu eklem çizgisine çok yakın yer aldığından total diz artroplastisi
sırasında kemik kesiler yapılırken hasarlanmamasına dikkat edilmelidir (53).
Lateral yapılar, total diz artroplastisi
ameliyatı sırasında valgus dizlerinde düzgün dizilim sağlayabilmek için
sıklıkla gevşetilebilir. Whiteside, diz protezi yapılırken fleksiyonda
lateralde bir sıkılık mevcutsa ilk önce lateral kollateral ligaman
gevşetilmesini, devamı durumunda popliteus tendonunun gevşetilmesini ve sıkılık
eğer ekstensiyonda lateralde ise İTB ve lateral posterior kapsülün
gevşetilmesini savunmaktadır (54). Krackow ve arkadaşları tarafından yapılan
bir kadavra çalışmasında, daha düzgün bir eklem boşluğu alanı sağlamak için
LKL'ın gevşetilmesi gerektiği, ardından da şiddetli deformitelerde gerekirse
popliteus tendonu ve iliotibial bandın gevşetilmesi savunulmuştur (55). Cottino
ve ark, 20 kadavra üzerinde yaptıkları çalışmada, 10 dize arka çapraz bağı
koruyan, 10 dize arka çapraz bağı kesen total diz protezi uygulamışlar,
popliteus tendonu kesilmeden ve kesildikten sonra fleksiyonda ve ekstensiyonda
medial ve lateral eklem aralığındaki farklılıkları ölçmüşlerdir. Arka çapraz
bağı koruyan total diz artroplastisinde hem fleksiyon hem de ekstensiyonda
popliteus tendonu kesildikten sonra dizin medial ve lateral aralığında belirgin
bir artış gözlenmiştir. Arka çapraz bağı kesen tipte total diz artroplastisinde
ise fleksiyonda ve ekstensiyonda popliteus tendonu kesildikten sonra lateral
aralıkta önemli miktarda açılma olmakta iken medial aralıkta sadece fleksiyonda
belirgin bir açılma olduğunu gözlemlemişlerdir (56). Athwal ve arkadaşlarının
yaptığı kadavra çalışmasında ise, LKL’ın lateraldeki bağ gerilimini sağlayan en
önemli yapı olduğu vurgulanmıştır. Özellikle valgus dizlerde dikkat edilmesi
gereken, LKL gevşetildiğinde posterior çapraz bağ ve diğer lateraldeki
yapıların karşılayamayacağı gerilimde rotasyonel instabiliteye neden olmasıdır
ki, bu durumda yapılması gereken arka çapraz bağı koruyan değil daha
kısıtlayıcı bir diz protezi kullanılması ya da yumuşak doku tamiri ile
stabilitenin tekrar kazanılmasıdır (52). Kesman ve ark. 18 hastalık grubu
körlemesine iki gruba ayırarak, gruplardan birinin popliteus tendonunu kesmişler,
diğer gruptaki olguların ise popliteus tendonunu kesmemişler ve her iki grup
hastaya da arka çapraz bağı kesen total diz protezi uygulamışlardır. Sonuç
olarak gruplar arasında stabilite açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır
(57). Eğer operasyon sırasında kopan popliteus tendonu, komponentler arasında
eklemde bir sıkışma yaratıyorsa ve yumuşak doku tamiri mümkün değilse tendonun
bu şekilde bırakılması özellikle diz fleksiyonunda posterolateralde ağrı
kaynağı olabilecektir. Bu nedenle sıkışma yaratan tendonun çıkarılması ağrı
kaynağını ortadan kaldırır. Ancak böyle bir durumda çapraz bağı kesen protez
uygulaması kaçınılmazdır (58).
Dizin
medial yapılarının yaralanması:
Medial kollateral ligaman (MKL) lezyonu,
total diz artroplastisi operasyonlarında % 0.77-2.7 arasında görülür (59-61).
Bu oran kilolu olgularda % 8‘e kadar çıkmaktadır (62). MKL dizin valgus
yüklerine karşı primer, eksternal rotasyon yüklenmelerine karşı ise sekonder
stabilizatördür. MKL laksitesi ve medial instabilite, genellikle daha önce
geçirilmiş travmalara bağlı ya da valgus deformitesi nedeniyle olabilir.
Nadiren de total diz artroplastisi cerrahisi sırasında meydana gelir. MKL
yetmezliğinin operasyon sırasında meydana geldiğinde daha sınırlayıcı bir
protez uygulamasını savunanlar vardır (60,63). Bunun tersi görüşte olanlar ise;
bağ tamirini (primer+komşu tendon destekleri ile) ve sınırlayıcı olmayan bir
protezi önerir ve aynı zamanda, postoperatif dönemde belirli bir süre eksternal
bir destek kullanırlar (59,63). Sebep ne olursa olsun MKL bozukluğu; total diz
artroplastisinde yetmezliğe neden olabilecek bir durumdur. Ligament
bozulduğunda primer tamir, güçlendirme ya da sınırlayıcı bir total diz artroplastisi
uygulaması mevcut tedavi görüşlerinden olmakla beraber, bazı çalışmalarda bu
gibi durumda uygulanacak sınırlayıcı total diz protezinin implant-sement,
implant-kemik arayüzünde artmış strese neden olup, gevşemeye yol açabileceği
belirtilmiştir (59-63). Diğer bazı otörler de, sınırlayıcı protez yapmadan MKL
yetmezlikli hastaları, tamir ve güçlendirme ya da kalın polietilen insert ile
tedavi etmişlerdir. Wang ve ark. 2054 sınırlayıcı olmayan total diz protezi
yapılan hastayı retrospektif olarak araştırmışlar ve sonuç olarak 16 hastada
(%0.83) intraoperatif MKL rüptürü meydana geldiğini bildirmişlerdir.
Çalışmadaki olguların tamamına çift demet semitendinosus rekonstrüksiyonu ile
birlikte sınırlayıcı olmayan total diz artroplastisi uygulanmıştır. Bu hastalar
54 ay takip edilmiş ve skorlamada kontrol grubu ile ağrı ve fonksiyon açısından
belirgin bir fark saptanmamıştır (64).
Genel olarak tendon tamiri ve
rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda, postoperatif hareket minimum 4-6 hafta
kadar korunmalı ve açılı eksternal bir cihaz kullanımı uygun gözükmektedir.
Bölüm yazarları olarak operasyon sırasında
meydana gelen bir yumuşak doku yetmezliğini daha sınırlayıcı bir protezle
çözülmesini, bazı özel durumlar dışında (ileri yaşlı ve yeterli fonksiyonel
kapasitesi olmayan gibi) uygun bulmuyoruz. Bu tür protez uygulamalarıyla
gereğinden fazla kemik rezeksiyonları yapılıp, hastanın revizyon şansının zora
sokulduğunu, aynı zamanda yumuşak dokudan kaynaklanan yetmezlik stresini
protez-çimento-kemik ara yüzeylerine aktarıp, erken implant yetmezliklerine
neden olunacağını düşünmekteyiz. Normal bir dizde bağ lezyonu oluştuğunda
uygulanan prensiplerle yaklaşmanın, yapılan implantasyonun ömrünü uzatacağı
kanısındayız.
İntraoperatif periprostetik kırıklar:
Hem cerrahi sırasında, hem de
cerrahi sonrasında oluşan kırıklar revizyon diz artroplastisinde, primer
artroplastiye göre daha sıktır. Bunun yanında intraoperatif kırıklarla,
postoperatif kırıklardan daha nadir karşılaşılmaktadır; hatta literatürde
yaklaşık 20.000 diz protezinin incelendiği bir seride bu oran yaklaşık 1/10
sıklığında saptanmıştır (65). Artroplasti ameliyatları sırasında oluşan
kırıkların sıklığı, sementsiz (press-fit) implantların kullanıma girmesiyle
artış göstermiştir (66). Cerrahi sırasında oluşan kırık sıklığı, % 0.39 ile %
2.2 arasında değişmektedir (67,68). İntraoperatif kırıklar cerrahi açılım,
kemik kesileri, deneme yapılması, çimentolama, implantların yerleştirilmesi ve
polietilen insert yerleştirilmesi de dahil olmak üzere ameliyatın tüm
safhalarında ortaya çıkabilir. Tedavi seçenekleri arasında ise vida, plak,
gergi bandı, uzun stemlerin yanında alçı, brace, yük vermeden izlem gibi
konservatif yöntemler de sayılabilir. Postoperatif dönemde periprostetik kırık
gelişimiyle ilişkilendirilen osteoporoz, kadın cinsiyet, ileri yaş, steroid
kullanımı gibi faktörlerin cerrahi sırasında da kırık riskini artırabileceği
düşünülmektedir (67). İntraoperatif kırıkların sıklığı ve nedenleri, anatomik
bölgeye göre çeşitlilik göstermektedir. Her bir anatomik bölgeye özgü
demografik, morfolojik veya cerrahi teknikle ilişkili farklı risk faktörleri
tanımlanmıştır.
Femur
kırıkları:
Modern implant dizaynları ile
primer diz artroplastisi sırasında görülen femoral kırıklar, sıklıkla arka
çapraz bağı koruyan bir implantın yerleştirilmesi için gerekli interkondiler
çentik kesileriyle ilişkili interkondiler kırıklardır. Bu tip implantların
bağ-kesen el aletlerinin implanttan daha küçük olması sonucu yetersiz kesi
yapılması veya implantın tam ortalanmadan femura çakılmaya çalışılması sonucu
interkondiler kırıklar oluşmaktadır. Literatürde bağ-kesen bir implantın
uygulandığı 898 hastanın 40’ında karşılaşılan interkondiler kırık sıklığının,
implant dizaynı ve cerrahi teknik değişiklikleri ile 532’de 1’e düşürülebildiği
bildirilmiştir (69). Benzer şekilde intraoperatif kırıkların takip edildiği bir
çalışmada, femoral bölgede görülen kırıkların büyük çoğunluğunun medial
kondilde yetersiz bir çentik kesisine bağlı çentiğin çıkarılması sırasında
görüldüğü gözlemlenmiştir (70). İki farklı diz protezi dizaynının
karşılaştırıldığı bir diğer çalışmada, interkondiler rezeksiyon boyutunu
ölçmeye yarayan bir kesi aleti eklenen grupta, anlamlı olarak daha az kırıkla
karşılaşılmış ve dikkatli ölçümler sonrası interkondiler çentik rezeksiyonları
ile bu komplikasyondan kaçınılabileceği sonucuna varılmıştır (69). Anterior
femoral kesi sırasında oluşabilecek çentiklenmenin de periprostetik femur
kırığına yol açabileceği düşünülmektedir. Literatürde suprakondiler
periprostetik femur kırıklarının % 30’unun çentiklenmeye bağlı geliştiği
bildirilmiştir. Yine biyomekanik testlerde, anterior çentiklenme izlenen
femurların eğilme ve torsiyonel kuvvetlere daha az dayanıklı olduğu
gösterilmiştir (71). Posterior stabilize edici komponent dizaynlarının intraoperatif
femur kırığı gelişimi için riski dört kattan fazla artırdığı ve bu kırıkların
sıklıkla kemik kesileri yapılırken veya deneme komponentlerin uygulanması
sırasında oluştuğu bildirilmiştir (67). Bir başka çalışmada ise karşılaşılan
tüm distal femur kırıklarının implantın çakılması sırasında ortaya çıkan
nondeplase kırıklar olduğu ve fiksasyon uygulanmadan sadece yük vermeyi ve diz
fleksiyonunu kısıtlayarak tedavi edilebildikleri bildirilmiştir (68).
Tibia
kırıkları:
İntraoperatif tibia kırıklarıyla
tibianın hazırlanması, deneme komponentlerinin ve implantların uygulanması
sırasında ve sıklıkla plato çevresinde karşılaşılabilmektedir. Diafizer
kırıklar ise sementsiz (press-fit) uygulamalarla veya tuberkül osteotomisi gibi
eşlik eden cerrahilerle ilişkilendirilmektedir (72,73). Pinaroli ve ark.
larının yaklaşık 1800 primer diz artroplastisini inceledikleri serilerinde
karşılaşılan toplam 40 intraoperatif kırığın büyük çoğunluğunu 27 kırıkla tibia
platosu oluşturmuştur. Yine aynı çalışmada, en küçük boy tibial implantın
uygulandığı vakalarda, tibia plato kırığının anlamlı olarak daha sık görüldüğü
bildirilmiştir. Tibial tüberkülün eleve edilmesinin de hem plato kırığı riskini
artırdığı hem de tüberkülün, fiksasyon esnasında kırılma riskinin olabileceği
görülmüştür. Bu kırıkların tedavisinde, uzun tibial stem ile birlikte medial ve
lateralden birer vida ve bunların arasında sekiz şeklinde dolanan bir serklaj
telini uygulamışlar ve intraoperatif komplikasyon gelişmeyen hastalar ile
kıyaslandığında, takiplerinde IKS
skorlarında anlamlı fark olmadığını gözlemlemişlerdir (68). 1346 primer
diz protezinin incelendiği bir başka çalışmada ise, karşılaşılan 17
intraoperatif kırığın 12’si tibial komponentin çakılması sırasında oluşan
vertikal plato kırıkları olarak saptanmıştır. Hiçbiri tibial stemin distaline
uzanmayan bu kırıkların sadece vidalarla tedavi edilmesi sonrası iyi
fonksiyonel sonuçlar elde edilmiştir (70).
Patella
kırıkları:
Literatürdeki serilerde primer diz
artroplastisi ile ilişkili neredeyse tüm patella kırıkları postoperatif dönemde
ortaya çıkmış; intraoperatif kırıklar ise revizyon cerrahiler sırasında nadir
de olsa (2904 revizyon diz artroplastisinde 8 patella kırığı) bildirilmiştir
(65). Patella kırığı ile ilişkilendirilen risk faktörleri arasında patella
kesisinin aşırı yapılması, geniş orta peg deliği olan implant dizaynları ve
komponent yerleşiminde problemler sayılmaktadır (74,75).
Ameliyat sırasında oluşabilecek
protez çevresi kırıkların tedavisinde, farklı anatomik bölgeler için farklı
sınıflamalar ve algoritmalar ortaya konmuştur. Kırıkların yerleşimi, uzanımı ve
tiplerinin çeşitlilik göstermesiyle, tedavi yöntemlerinde de hastaya, oluşan
kırığa, kemik kalitesine ve cerrahın tercihine dayalı alçı veya ortezler ile
sabitlemekten, aynı seansta kırığın plak ve vidalarla sabitlenmesi ve hatta
uygulanan artroplasti tipinin değiştirilerek daha uzun stemli protezlerin
uygulanmasına uzanan farklı yöntemler mevcuttur. Kırık oluşumu farkedildiğinde
veya şüphelenildiğinde skopi kontrolü ile tanının konulması, cerrahi açılımın
genişletilerek kırığın ortaya konması ve stabilitenin tüm pozisyonlarda
değerlendirilmesi tedavi tercihinde yön vericidir.
Bu ciddi komplikasyonun
tedavisinden daha önemli bir basamak ise kırık oluşumundan kaçınmaktır.
Özellikle kemik kalitesi düşük hastalarda, daha geniş cerrahi açılımlarla dizi
gevşettikten sonra fleksiyona almak, varus dizlerde uygun medial gevşetmeyi
yapmadan dizi fleksiyona getirmemek, posterior stabilize edici komponent
dizaynları uygulanırken medial-lateral yerleşime dikkat etmek ve özellikle de
deneme komponentlerinin takılıp çıkarılması aşamalarında nazik davranmak
ameliyat sırasında oluşabilecek protez çevresi kırık riskini en aza indirecek
önlemlerdir (67).
Protez çevresi femur kırıklarının
sınıflandırılmasında en yaygın kullanılan sınıflama Rorabeck ve Taylor
tarafından ortaya konmuştur (76). Kırığın deplasman derecesi ve protezin
stabilitesini temel alan bu sınıflamaya göre, proteze ulaşmayan nondeplase Tip
1 kırıklar için konservatif tedavi önerilmekteyken anterior femoral kesi
sırasında oluşabilecek bir çentiklenme sonrası uzun stemli femoral komponent
uygulanması ve koltuk değnekleri verilerek yük vermenin kısıtlanmasının daha
uygun bir yöntem olduğu bildirilmiştir (77). Protezin stabil olduğu ancak
kemiğin deplase olduğu durumları kapsayan Tip 2 kırıklarda ise kırığın ortaya
konması ve aynı seansta fiksasyonu gereklidir. Kırık fiksasyonunda son dönemde
kilitli plaklar ve retrograd çiviler ile tesbit, yüksek kaynama oranları ve iyi
fonksiyonel sonuçlarıyla ön plana çıkmaktadır (78,79). Proteze ulaşan ve
implantın stabil olmadığı Tip 3 kırıklar içinse uzun stemli femoral
komponentler ile kırığın proksimaline geçilmesi gereklidir. Sadece femoral
komponentin uzun stemi ile stabilitenin sağlanamayacağı durumlarda strut
allogreftler ve serklaj telleri ile hem kırığın hem de femoral komponentin
stabilitesi sağlanmalıdır (80). Daha önce geçirilmiş diz çevresi kırık öyküsü
olan hastalarda kaynama saptandığında plak ve vidaların protez cerrahisinden üç
ay önceden çıkarılması önerilen bir yöntemken; implant çıkarma ve
artroplastinin eş zamanlı uygulanmasının tercih edildiği durumlarda da yine
uzun stemli bir komponent ile kırık hattının geçilmesi daha stabil bir yerleşim
sağlayacaktır (77).
Felix tarafından tarif edilen ve
yaygın olarak kullanılan sınıflama sistemine göre tibiada protez çevresi
kırıklar, anatomik konumuna göre tibia platosu (Tip 1), stem çevresi (Tip 2),
stemin distali (Tip 3) ve tibial tüberkül kırıklarını içeren (Tip 4) kırıklar
olarak dört tipe ayrılır. Her bir tip de komponentin stabilitesine göre A:
stabil, B: instabil ve C: intraoperatif kırıklar olmak üzere üç alt tipi içerir
(81). Cerrahi sırasında kırık saptanması halinde kırığın konumu, deplasmanı,
implantın stabilitesi, kemik kalitesi gibi birçok faktör tedavi tercihini
yönlendirmektedir. Komponentin yerleştirilmesi sırasında oluşan stabil bir
tibia plato kırığı, skopi kontrollerinde de deplasman veya distal uzanım
saptanmaması halinde alçı ve altı hafta yük vermeyi kıstlayarak konservatif
tedavi edilebilir (82). Tibial komponentin instabil saptandığı Tip 1C ve Tip 2C
kırıklarda ise, kemik fragmanlarının vidayla tesbiti sonrası uzun stemli tibial
komponent uygulanmalı ve gereğinde kemik defektleri greftlenerek tedavi
edilmelidir (77). Komponent distalinde oluşan Tip 3C kırıkların tedavisinde,
kırık konumu ve paterni göz önüne alınarak plak-vida tesbiti veya konservatif
tedavi tercih edilebilir (67). Tibial tüberkülü içeren Tip 4 kırıklarda ise,
ekstensör mekanizmanın korunması amaçlanmalı ve kırık tesbiti sonrası hasta,
dizi ekstensiyonda alçı veya yürüme cihazı ile takip edilmelidir (81).
Protez çevresi patella kırıklarının
sınıflandırılasında kullanılan Mayo Klinik sınıflamasına göre Tip 1 kırıklar
konservatif tedavi edilebilirken, Tip 2 kırıklarda ekstensör mekanizmanın
tamiri ve kırığın içten tespiti veya kısmi patellektomi, Tip 3 kırıklarda ise
yeterli kemik varsa patellar komponentin revizyonu veya rezeksiyon
artroplastisi, yeterli kemik yoksa patellar protezin çıkarılması ve
patelloplasti ya da tam patellektomi önerilmektedir (83,84).
Sementleme komplikasyonları:
Çimentolu uygulamaların hayatı
tehdit eden komplikasyonu, kemik çimento implantasyon sendromudur. Metilmetakrilatın
fiksasyonda kullanıldığı ortopedik operasyonlar sırasında çimento monomerinin
damar genişletici etkisi, yağ ve kemik iliği embolileri ve akciğerlerde
pıhtılaşma kaskadının tetiklenmesi sonucu hipotansiyon, hipoksi ve kardiyak
arrest görülebilmektedir (85-87). Daha sıklıkla kalça artroplastisi, özellikle
de basınçlı çimentolama teknikleriyle uygulanan cerrahiler sonrası bildirilmiş
olmasına rağmen; intramedüller kılavuz uygulamaları ve uzun stemli protez
yerleştirilen diz artroplastileri sonrasında da kemik çimento implantasyon
sendromu bildirilmiştir (88-90). Çimentosuz artroplasti uygulamaları sonrası
kemik içi basıncın daha az artması ve daha az ve daha küçük emboliler
gözlenmesi sonucu hemodinamik komplikasyon riskinin daha düşük olduğu ortaya konmuştur
(91). Cerrahi sırasında çimento uygulanması veya turnikenin açılması esnasında
karşılaşılabilecek kemik çimento implantasyon sendromunun tedavisi, hacim
artırıcı sıvı verilmesi, havayolu ve % 100 oksijen desteği ile vazopressör
ilaçlardan oluşan destek tedavisidir. Çimentolama aşamasında anestezi ekibine
bilgi vermek ve yakın hemodinamik takibin yanında, aşırı basınçlı çimento
uygulamaktan kaçınmak bu sendromun yaratacağı ciddi sonuçlardan kaçınmada en
önemli basamaktır.
Patella
subluksasyonu veya luksasyonu:
Diz artroplastisi sırasında,
patellar komponent uygulansın veya uygulanmasın, ameliyat sonunda turnike
açılmadan ve açıldıktan sonra patellanın yerleşimi ve femoral komponent ile
uyumu değerlendirilmelidir. Komponentler uygun yerleştirilmemişse veya hastaya
ait bazı predispozan nedenler varsa, patella lateralize olup çıkabilir.
Ameliyat sonunda komponentler yerleştirildikten sonra, patellanın laterale
çıkmasına yol açan nedenler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1.
Kuadriseps
tendonunun longitüdinal kesimi sırasında, kesinin çok lateralde kalması
2.
Tibial
ve/veya femoral komponentin aşırı iç veya dış rotasyonu
3.
Femoral
komponentin fleksiyonda yerleştirilmesi (92)
4.
Femoral
veya tibial komponentin çok büyük olması
5.
Komponentlerin
valgusta yerleştirilmesi
6.
Komponentlerin
medialize yerleştirilmesi
7.
Patellar
rezeksiyonun yetersiz veya asimetrik yapılması,komponentin büyük olması (93-95)
8.
Patellar
komponentin lateralize yerleştirilmesi
9.
Normalden
küçük boyda yerleştirilen patellar komponentin medializasyonu (96).
10. Patella lateral fasetinin veya distal kutbunun
yetersiz alınması
11. Patellar eklem yüzündeki osteofitlerin
temizlenmemesi
12. İlk insizyon sırasında lateral cilt altı
dokusunun hiç gevşetilmemesi
13. Ekstensör mekanizma ve kapsül insizyonunun
yetersiz ve gevşek kapatılmış olması
14. Ekstensör mekanizma ve kapsülün nonanatomik
kapatılmış olması (97)
15. Femoral komponentin sığ ve simetrik troklear
oluğunun olması (95)
16. Önceden var olan veya gelişen patella alta
17. Önceden var olan lateral retinaküler gerginlik
18. Valgus dizler (98,99)
19. Önceden var olan patellar tilt ve lateral
deplasman (100)
Bu nedenler içinde en sık
görüleni, komponentlerin hatalı
yerleştirilmesidir (101). Femoral komponentin transepikondiler aks referans
alınarak yerleştirilmesi ve hatta posterior femoral kondillere göre 3-5 derece
dış rotasyonda uygulanması gerekir. Hatta, transepikondiler aksın Whiteside
çizgisi ile birlikte referans olarak alınması hataları önleyebilir.
Femoral komponentin internal
rotasyonu ve medializasyonu, troklear oluğun medializasyonuna ve Q açısının
artmasına neden olarak patellanın lateralize olmasıyla sonuçlanır. Özellikle
valgus dizlerde, posterior lateral femoral kondilde farkedilmeyen defektler ve
hipoplazi olması, kondillerin referans alınması durumunda bu sonuca yol
açabilir. Bu nedenle özellikle valgus dizlerde, transepikondiler aksı referans
olarak almak daha mantıklıdır (98,102). Femoral komponentin fleksiyonda
yerleştirilmiş olması, patellayı dışa ve laterale doğru iterek lateral
retinakulumun gerginleşmesi ve patella luksasyonu ile sonuçlanabilir (92). Varus
dizlerde, 3-5 derece femoral komponent rotasyonu gerektirirken valgus dizlerde
bu derece 0-3’ tür (102).
Tibial komponentin yerleşimi
sırasında, tibial tüberkülün medial kenarı referans olarak alınmalıdır. Ayrıca,
patella everte edildikten sonra tibia platosunun posterolaterali iyice açığa
çıkarılmalıdır (92,98). Tibial komponentin iç rotasyonda uygulanması, tibianın
fleksiyon sırasında dış rotasyonuna ve böylece Q açısının artarak patellanın
lateralizasyonuna yol açar (98,102). Diz ekleminin distalinde de rotasyonel ve
açısal deformiteler olabileceğinden ayak ve ayak bileğinin referans olarak
alınması çok uygun değildir. Ayrıca tibial komponentin de medializasyonundan
kaçınılmalıdır (102). Bu durumda tibial tüberkül lateralize olur ve Q açısı
artar.
Komponentlerin
eklem 10 dereceden fazla varusta olacak şekilde yerleştirilmesi veya femoral
komponentin 7 dereceden fazla valgusta olması, patellanın luksasyonuna yol açar
(98,102).
Patelladaki osteofitler
temizlendikten sonra, patellar komponent uygulanırken lateralize edilmekten
kaçınılmasına (102), patella yüzeyine paralel kesi yapılmasına ve tüm kıkırdak
yüzeyin simetrik olarak alınmasına dikkat edilmelidir. Patellar kesi yapıldıktan
sonra bir kumpas ile kesinin simetrik olup olmadığı değerlendirilebilir (98).
Kesi yapıldıktan sonra, patella kalınlığı 12-15 mm arasında olmalıdır. Patella
kesisinden sonra kalan kısmın kalınlığı, esas patella ile eşit veya hafif az
olmalıdır (102).
Patellar komponentin medialize
yerleştirildiği olgularda lateral gevşetme oranı % 15 iken patellar komponentin
santralize yerleştirildiği olgularda bu oran % 48 olarak saptanmıştır
(103,104).
Patellanın laterale sublukse veya
lukse olup olmadığı, ameliyat sonunda turnike açıldıktan sonra
değerlendirilmelidir (92,105,106). Yapılan klinik çalışmalarda, olguların %
31-70’inde turnike açıldıktan sonra lateral luksasyonun kaybolduğu ve lateral
gevşetme gereğinin kalmadığı bildirilmiştir (105,106). Patellanın kontrolü
sırasında lateralden patellaya dokunarak medialize etmek yanlış sonuçlar
verebilir; bu nedenle patellaya dokunmadan kontrol edilmelidir (No thumb test)
(92,99). Maksimum fleksiyonda, patella medial faseti medial femoral kondille
temas etmiyorsa, patellofemoral uyumun yetersiz olduğundan bahsedilebilir
(kissing rule) (107).
Ameliyat sonunda ekstensör
mekanizma ve kapsülün onarımı sırasında, anatomik kapatma yapılmaması veya
karşılıklı yüzlerin nonanatomik sütürlenmesi, patellanın lateralize olmasına yol
açabilir. Bunun önlenmesi için ekstensör mekanizma kesilmeden karşılıklı
yüzlere işaret konması (sütür veya boyalı steril kalemle) önerilir. Ayrıca,
dizin 20-30 derece kadar fleksiyona getirilerek ekstensör mekanizmanın sütüre
edilmesi de, yapılacak yanlışlığı önleyebilir.
Ameliyattan uzun süre sonra, travma
sonucunda patella lateral çıkığı ile başvuran olgular da literatürde
bildirilmiştir (108). Prospektif düzey 1 klinik bir çalışmada, medial
parapateller ve midvastus yaklaşımlar arasında patellar tilt ve subluksasyon
arasında önemli bir fark görülmemiştir (109).
Valgus dizlerde, patellanın everte
edilmesi de zordur. Eğer everte olmuyorsa, insizyon daha proksimale uzatılmalı,
tibia dış rotasyona alınmalıdır. Böylece lateraldeki gerginlik giderilebilir (99).
Kong ve ark., önceden var olan
patellar tilt ve lateral deplasmanın cerrahi sırasınde veya sonrasında laterale
luksasyon için bir gösterge olduğunu ve bu olgularda lateral gevşetme
yapılmadığında riskin arttığını göstermişlerdir (100).
Femoral komponentin ön arka çapı,
iç dış çapından daha önemlidir. İç dış çapı büyük bir komponent uygulanırsa, ön
arka çapı da büyük olacak ve patellanın luksasyonuna yol açabilecektir.
Lateral
gevşetme tekniği:
Lateral gevşetme oranları, çeşitli
serilerde % 6-40 arasında bildirilmiştir (105,110,111). Komponentlerin uygun
şekilde ve açılarda yerleştirilmiş olduğuna kanaat getirilmesine rağmen turnike
açıldıktan sonra patella hala laterale lükse oluyorsa, lateral retinakulum
tedrici olarak gevşetilmelidir. Bir koher pensiyle ekstensiyon sırasında
patella mediale çekilirken gevşetme başlandığında patellanın gevşediği ve
medialize olmaya başladığı kolaylıkla anlaşılabilir. Tüm lateral retinakulum
katlarının gevşetilmesi nadiren gerekir. Gevşetme sırasında lateral genikulat arterlerin
yaralanması ve postoperatif hematom ve yara yeri problemleri gelişmesi
olasıdır. Gevşetme sırasında koter kullanılmalı, kanama olursa koterize
edilmelidir. Özellikle superior genikulat arter korunmalıdır. Fakat bu her
zaman olası değildir. Bu olgularda, lateral cilt flebinin sağlam bırakılması,
cildin ciltaltı dokudan ayrılmasından kaçınılması gerekir. Bir seride,
postoperatif patella kırığı, lateral gevşetme yapılan olgularda % 5.4, gevşetme
yapılmayan olgularda % 2.4 olarak saptanmıştır (112).
Arter izole edildikten sonra,
gevşetme içten dışa doğru yapılmalı, insizyon superior genikulat arterin
distalinden ve patella kenarına 1-2 cm lateralden başlamalı ve snovya, kapsül
ve retinaküler fibrillerin subkutan yağ dokusuna kadar ayrılması gerekir. Sonra
tedrici olarak distale patellar tendon kenarına paralel olarak Gerdy
tüberkülüne uzatılmalıdır (92).
Strachan ve ark. (113),
evrelendirilmiş bir lateral gevşetme tekniği bildirmişlerdir. Buna göre;
Evre 1. Lateral patellofemoral
ligamanın gevşetilmesi
Evre 2. Lateral retinakulumun,
patellanın 25 mm proksimalinden başlanarak superior kenarının 20 mm lateraline
kadar gevşetilmesi
Evre 3. Lateral retinakulumun
patella ortasına kadar gevşetilmesi
Evre 4. Lateral retinakulumun
patella distal kutbuna kadar gevşetilmesi
Evre 5. Lateral retinakulumun,
patella inferior sınırından eklem hattına kadar gevşetilmesi
Evre 6. Lateral retinakulumun Gerdy
tüberkülüne kadar gevşetilmesi
Maniar ve ark ise (111), dıştan içe
bir yöntem uygulayarak artroplasti sonundaki patellar instabiliteyi
derecelendirmişlerdir. Buna göre;
Derece 1: Normal dizilim
Derece 1a: Normale yakın dizilim
(Patella medial faseti medial femoral trokleaya göre 2 mm.den az uzaklaşmıştır)
Derece 2: Patellar tilt (Patella
medial faseti medial femoral trokleaya göre 2 mm. den fazla uzaklaşmıştır)
Derece 3: Sublukse patella
Derece 4: Lukse patella şeklinde
derecelendirme yapmışlar ve birinci adımda patella ortasından tibia üst
sınırına kadar, ikinci adımda patella ortasından patella üst kutbuna kadar,
üçüncü adımda patellanın üst kutbunun proksimaline kadar gevşetme yapmışlardır.
Yazarlar, bu teknikle lateral superior genikulat arterin % 76 oranında
korunduğunu, midvastus yaklaşım ile bu oranın azaldığını bildirmişlerdir.
Lateral gevşetme ile patella
santralize edilemezse, vastus lateralis proksimale doğru gevşetilebilir. Yine
başarılı olunamazsa, modifiye Roux-Goldthwait prosedürü, patellar tendon medial
yarısının mediale transferi veya tibial tüberkülün medializasyonu uygulanabilir
(99).
Patella luksayonunda bir başka
yöntem, lateral fasetektomidir. Preoperatif patellar luksasyon veya
subluksasyon varsa lateral fasetektomi tercih edilebilir. Buna rağmen lükse
olmaya devam ediyorsa, lateral retinaküler gevşetme gerekir (101). Lateral
gevşetme ile superior lateral genikulat arter yaralanarak patellanın kan
dolaşımı azalabilir ve patellada avasküler nekroz, patella kırığı gibi
komplikasyonlara yol açarak kanama ve daha fazla kan transfüzyonu
gerektirebilir. Bu nedenlerden dolayı bir diğer çalışmada, çalışmacılar lateral
parsiyel fasetektomiyi, lateral gevşetmeye tercih ettiklerini bildirmişlerdir
ve uygulama gereksinimi oranları % 12’dir (114). Zhang’ın çalışmasında, yine
lateral fasetektominin önemi değerlendirilmiş ve gereksinim oranı % 19
bulunmuştur (115). Hatta bir başka çalışmada, lateral fasetektominin rutin
yapılması önerilmiştir (116).
KAYNAKLAR:
1.
Upadhyay
A, York S, Macaulay W, McGrory B, Robbennolt J, Bal S. Medical malpractice in
hip and knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2007; 22 (6) Suppl 2: 2-7.
2.
Oqava
H, Matsumoto K, Ito Y, Kawashima K, Takigami I, Akiyama H. Indirect popliteal
artery transections in revision total knee arthroplasty. A case report. Bull
Hosp Jt Dis. 2013; 74 (2): 168-71.
3.
Abularrage
AJ, Weiswasser JM, DeZee KJ, Slidell MB, Henderson WG, Sidawy AN. Predictors of
lower extremity arterial injury after total knee or total hip arthroplasty. J
Vasc Surg. 2008; 47 (4): 803-7.
4.
Parvizi
J, Pulido L, Slenker N, Macgibeny M, Purtill JJ, Rothman RH. Vascular injuries
after total joint arthroplasty. J Arthroplasty. 2008; 23 (8): 1115-20.
5.
Healy
WL, Della Valle CJ, Iorio R, Berend KR, Cushner FD, Dalury DF, Lonner JH.
Complications of total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2013; 471:
215-20.
6.
Padegimas
EM, Levicoff EA, McGinley AD, Sharkey PF, Good RP. Vascular complications after
total knee arthroplasty - A single institutional experience. J Arthroplasty.
2016; 31: 1583-8.
7.
Avisar
E, Elvey MH, Bar-Ziv Y, Tamir E, Agar G. Severe vascular complications and
intervention following elective total hip and knee replacment: A 16-year
retrospective analysis. J Orthop. 2015; 12: 151-5.
8.
Dua
A, Zepeda R, Hemanez FC, Iqbadumhe AA, Desai SS. The national incidence of
iatrogenic popliteal artery injury during total knee injury. Vascular. 2015; 23
(5): 455-8.
9.
Pal
A, Clarke JMF, Cameron AEP. Case series and literature review: Popliteal artery
injury following total knee replacement. Int J Surg. 2010; 8: 430-85.
10. Wilson JS, Miranda A, Johnson BL,
Shames ML, Back MR, Bandyk DF. Vascular injuries associated with elective
orthopedic procedures. Ann Vasc Surg. 2003; 17: 641-4.
11. Calligaro KD, Delaurentis DA, Booth
RE, Rothman RH, Savarese RP, Dougherty MJ. Acute arterial thrombosis associated
with total knee arthroplasty. J Vasc Surg. 1994; 20 (6): 927-32.
12. Yazıcıoğlu Ö, Balcı Hİ. Cerrahi
sırasında kanama ve vasküler hasarlar. In: Ortopedi ve Travmatolojide
komplikasyonlar. Kalenderer Ö, Güven M (eds). TOTBİD, Ankara, 2016, s. 683-6.
13. Ninomiya JT, Dean JC, Goldberg VM.
Injury to the popliteal artery and its anatomic location in total knee
arthroplasty. J Arthroplasty. 1999; 14 (7): 803-9.
14. Papadopoulos DV, Koulouvaris P,
Lykissas MG, Giannoulis D, Georgios A, Mavrodontidis A. Popliteal artery damage
during total knee arthroplasty. Arthroplasty Today. 2015; 1: 53-7.
15. Saunders JH, Subramonia S, Tennant
WG. Endovascular repair of iatrogenic popliteal artery trauma. Eur J Trauma
Emerg Surg. 2012; 38: 617-22.
16. Pydisetty RV, Gillies RM. Popliteal
A-V fistula with pseudo-aneurysm: A complication following total knee
arthroplasty. Eur J Trauma Emerg Surg. 2008; 4: 414-7.
17. Lie DAK, Chieh TC, Kian CJ, Ping
CS. A case report of an anterior tibial artery pseudoaneurysm open surgical
management: A rare complication post total knee arthroplasty. Int J Surg Case
Rep. 2017; 37: 196-9.
18. Sandoval E, Ortega FJ, Garcia-Rayo
MR, Resines C. Popliteal aneurysm after total knee arthroplasty secondary to
intraoperative arterial injury with a surgical pin. J Arthroplasty. 2008; 23
(8): 1239. 7-11.
19. Rubush H, Berger R, Britton C,
Nettrour W, Seel M. Avoiding neurologic and vascular injuries with screw
fixation of the tibial component in total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat
Res. 1993; 286: 56-63.
20. Da Silva MS, Sobel M. Popliteal
vascular injury during total knee arthroplasty. J Surg Res. 2003; 109: 170-4.
21. Ohira T, Fujimoto T, Taniwaki K.
Acute popliteal artery occlusion after total knee arthroplasty. Arch Orthop
Trauma Surg. 1997; 116: 429-30.
22. Fanelli G, Casati A, Garancini P,
Torri G. Nerve stimulator and multiple injection technique for upper and lower
limb blockade: Failure rate, patient acceptance and neurologic complications.
Anesth Analg. 1999; 88: 847-52.
23. Olivecrona C, Blomfeldt R, Ponzer
S, Stanford BR, Nilsson BY. Tourniquet cuff pressure and nerve injury in knee
arthroplasty in a bloodless field. Acta Orthop. 2013; 84 (2): 159-64.
24. Welch MB, Brummett CM, Welch TD,
Tremper KK, Shanks AM, Guglani P, Mashour GA. Peroperative peripheral nerve
injuries. Anesthesia. 2009; 111: 490-7.
25. Schinsky MF, Macaulay W, Parks ML,
Kiernan H, Nercessian OA. Nerve injury after primary total knee arthroplasty. J
Arthroplasty. 2001; 16 (8): 1048-54.
26. Jacob AK, Mantilla CB, Sviggum HP,
Schroeder DR, Pagnano MW, Hebl JR. Perioperative nerve injury after total knee
arthroplasty. Anesthesiology. 2011; 114 (2): 311-7.
27. Horlocker TT, Hebl JR, Gali B,
Jankowski CJ, Burkle CM, Berry DJ, Zepeda FA, Stevens SR, Schroeder DR.
Anesthetic, patient and surgical risk factors for neurologic complications
after prolonged total tourniquet time during total knee arthroplasty. Anesth
Analg. 2006; 102: 950-5.
28. Black R, Green C, Sochart D.
Postoperative numbness of the knee following total kne arthroplasty. Ann R Coll
Surg Eng. 2013; 95: 565-8.
29. Johnson DF, Love DT, Love BR,
Lester DK. Dermal hypoesthesia after total knee arthroplasty. Am J Orthop.
2000; 29: 863-6.
30. Hopton BP, Tommichan MC, Howell FR.
Reducing lateral skin flap numbness after total knee arthroplasty. Knee. 2009;
11: 289-91.
31. Sundaram RO, Ramakrishnan M, Harvey
RA, Parkinson RW. Comparison of scars and resulting hypoesthesia between the
medial parapatellar and midline skin incisions in total knee arthroplasty.
Knee. 2007; 14: 375-8.
32. Cheung A, Goh SK, Tang A, Keng TB.
Complications of total knee arthroplasty. Curr Orthop. 2008; 22: 274-83.
33. Goodfellow J, O’Connor J, Dodd C, Murray D.
Introduction (Unicompartmental versus total knee replacement). In:
Unicompartmental Arthroplasty With The Oxford Knee. Goodfellow J, O’Connor J,
Dodd C, Murray D (eds). Gutenberg Press Ltd, Malta, 2011, P. 1-2.
34. Blasier RB, Matthews LS. Complications of
Prosthetic Knee Arthroplasty. In: Complications in Orthopaedic Surgery. Charles
H, Epps JR (eds). Lippincott Company, Philadelphia, 1995, P. 1057-86.
35. Yasgur DJ, Scuderi GR, Insall JN. Medial
Release for Fixed-Varus Deformity. In: Techniques in Total Knee and Revision Arthroplasty.
Scuderi GR, Tria AJ (eds). 2006, P.
25-40.
36. Griffin FM, Scuderi GR, Insall JN. Lateral
Release for Fixed-Valgus Deformity. In: Techniques in Total Knee and Revision
Arthroplasty. Scuderi GR, Tria AJ (eds).
2006, P. 43-56.
37. Dobbs RE, Hanssen AD, Lewallen DG, Pagnano
MW. Quadriceps tendon rupture after total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 2005; 87(1): 37-45.
38. Parker DA, Dunbar MJ Rorabeck CH. Extensor
mechanism failure associated with total knee arthroplasty. J Am Acad Orthop Surg. 2003;
11(4): 238-47.
40. Pagnano MW. Patellar tendon and
quadriceps tendon tears after total knee arthroplasty. J Knee Surg. 2003; 16(4): 242-7.
41. Stern SH, Moekel BH, Insal
JN. Total knee arthroplasty in valgus knees. Clin Orthop Relat
Res. 1991;
(273): 5-8.
42. Schoderbek RJ Jr, Brown TE, Mulhall KJ, Mounasamy V, Iorio R,
Krackow KA, Macaulay W, Saleh KJ. Extensor mechanism disruption after
total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2006; 446: 176-85.
43. Lim CT, Amanatullah DF, Huddleston JI, Harris
AHS, Hwang KL, Maloney WJ, Goodman SB. Reconstruction of disrupted extensor mechanism
after total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2017; 32(10): 3134-40.
44. Browne JA,
Hanssen AD. Reconstruction of patellar tendon disruption after total
knee arthroplasty: results of a new technique utilizing synthetic mesh. J
Bone Joint Surg Am. 2011; 93(12): 1137-43.
45. Cadambi A, Engh GA. Use of a semitendinosus autogenous graft
for rupture of the patellar ligament after total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 1992; 74(7): 974-9.
46. Gustillo RB, Thompson R. Quadriceps and patellar tendon
ruptures following total knee arthroplasty. In: Rand JA, Dorr LD (eds). Total
Arthroplasty of the Knee. Rockville, Maryland. 1987, P. 41-47.
47. Scuderi GR, Muth CD. Management of Patella Tendon Disruptions
in Total Knee Arthroplasty. In:
Techniques in Total Knee and Revision Arthroplasty. Scuderi GR, Tria AJ (eds).
2006, P. 154-157.
48. Booth RE, Femino FP. Acute and Chronic Rupture of the
Quadriceps Tendon Treated With Direct Repair. In: Techniques in Total Knee and Revision
Arthroplasty. Scuderi GR, Tria AJ (eds). 2006, P. 158-168.
49. Bonnin M, Lustig S, Huten D. Extensor tendon
ruptures after total knee arthroplasty. Orthop Traumatol Surg Res. 2016;
102(1): 21-31.
50. Aunan E, Kibsgard TJ, Diep L, Röhrl SM.
Intraoperative ligament laxity influences functional outcome 1 year after total
knee arthroplasty. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc. 2015; (23): 1684-92.
51. Yercan HS, Ait Si Selmi T, Sugun TS, Neyret P.
Tibiofemoral instability in primary total knee replacement: A review Part 2:
diagnosis, patient evaluation, and treatment. Knee. 2005; 12(5): 336-40.
52. Athwal KK, El Daou H, Lord B, Davies AJ, Manning W,
Rodriguez Y, Baena F, Deehan DJ, Amis AA. Lateral Soft-Tissue Structures
Contribute to Cruciate-Retaining Total Knee Arthroplasty Stability. J Orthop Res. 2017; 35(9): 1902-9.
53. Tantavisut S, Tanavalee A, Ngarmukos
S, Limtrakul A, Wilairatana V, Wangroongsub Y. Gap changes after
popliteus-tendon resection in PS-TKA: A cadaveric study in Thai female knees. Knee. 2012; 19(5): 597-600.
54. Whiteside LA. Soft tissue balancing—the knee. J Arthroplasty. 2002; 17(4) Suppl 1:
23-7.
55. Krackow KA, Mihalko WM. Flexion-extension
joint gap changes after lateral structure release for valgus deformity correction
in total knee arthroplasty. A cadaveric study. J Arthroplasty. 1999; 14(8):994-1004.
58. Akman B, Uluçay Ç. Kas ve
tendon yaralanmaları. In: Ortopedi ve Travmatolojide Komplikasyonlar. Kalenderer
Ö, Güven M. (eds). Eflal
Matbaacılık. Ankara, 2016, s. 687-690.
59. Leopold SS, McStay C, Klafeta K, Jacobs JJ,
Berger RA, Rosenberg AG. Primary repair of intraoperative disruption of the
medical collateral ligament during total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg. 2001; 83A(1): 86-91.
60. Lee GC, Lotke PA. Management of
intraoperative medial collateral ligament injury during TKA. Clin Orthop Relat
Res. 2011; 469(1): 64-8.
61. Siqueira MB, Haller K, Mulder A, Goldblum AS,
Klika AK, Barsoum WK. Outcomes of medial collateral ligament injuries during
total knee arthroplasty. J Knee Surg. 2016; 29(1): 68-73.
62. Winiarsky R, Barth P, Lotke P. Total knee
arthroplasty in morbidly obese patients. J Bone Joint Surg Am. 1998; 80(12):
1770-4.
63. Bohl DD, Wetters NG, Del Gaizo DJ, Jacobs JJ,
Rosenberg AG, Della Valle CJ. Repair of intraoperative injury to the medial collateral
ligament during primary total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 2016; 98(1): 35-9.
64. Wang X, Liu H, Cao P, Liu C, Dong Z, Qi J,
Wang F. Clinical outcomes of medial collateral ligament injury in total knee
arthroplasty. Medicine (Baltimore). 2017; 96(30): e7617.
65. Berry DJ. Epidemiology: hip and knee. Orthop Clin North Am.
1999; 30(2):183-90.
66. Garbuz DS, Masri BA, Duncan CP. Periprosthetic fractures of
the femur: Principles of prevention and management. Instr Course Lect. 1998;
47: 237-242.
67. Alden KJ, Duncan W H, Trousdale R T, Pagnano M W, Haidukewych GJ. Intraoperative fracture
during primary total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2010; 468 (1): 90-5.
68. Pinaroli A, Piedade SR, Servien E, Neyret P. Intraoperative
fractures and ligament tears during total knee arthroplasty. A 1795
posterostabilized TKA continuous series. Orthop Traumatol Surg Res. 2009; 95(3):
183-9.
69. Lombardi AV, Mallory TH, Waterman RA, Eberle RW.
Intercondylar distal femoral fracture: an unreported complication of
posterior-stabilized total knee arthroplasty. J Arthroplasty.
1995; 10(5): 643-50.
70. Pun AH, Pun WK, Storey P. Intra-operative fracture in
posterior-stabilised total knee arthroplasty. J Orthop Surg. 2015; 23(2):
205-8.
71. Lesh ML, Schneider DJ, Deol G, Davis B, Jacobs CR, Pelligrini
Jr. The consequences of anterior femoral notching in total knee arthroplasty: a
biomechanical study. J Bone Joint Surg. 2000; 82(8): 1096-101.
72. Engh GA, Ammeen DJ. Periprosthetic fractures adjacent to
total knee implants: treatment and clinical results. Instr Course Lect. 1998; 47: 437-48.
73. Ritter MA, Carr K, Keating EM, Faris PM, Meding JB. Tibial
shaft fracture following tibial tubercle osteotomy. J Arthroplasty. 1996;
11(1):117-9.
74. Windsor RE, Scuderi GR, Insall JN. Patellar fractures in
total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 1989; 1 (4): 63-7.
75. Goldberg VM, Rggie III HE, Inglis AE, Figgie MP, Sobel M,
Kelly M, Way M. Patellar fracture type and prognosis in condylar total knee
arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 1988; 236: 115-22.
76. Rorabeck CH, Taylor JW. Classification of periprosthetic
fractures complicating total knee arthroplasty. Orthop Clin North Am. 1999; 30:
209-14.
77. Yoo JD, Kim NK. Periprosthetic
fractures following total knee arthroplasty. Knee Surg Relat Res. 2015; 7(1): 1-9.
78. Kregor PJ, Hughes JL, Cole PA.
Fixation of distal femoral fractures above total knee arthroplasty utilizing
the Less Invasive Stabilization System (LISS). Injury. 2001; 32 Suppl 3:
64-75.
79. Murrell GA, Nunley JA.
Interlocked supracondylar intramedullary nails for supracondylar fractures
after total knee arthroplasty: a new treatment method. J Arthroplasty. 1995;
10:37-42.
80. Figgie MP, Goldberg VM, Figgie HE
3rd, Sobel M. The results of treatment of supracondylar fracture above total
knee arthroplasty. J Arthroplasty. 1990;5:267-76.
81. Felix NA, Stuart MJ, Hanssen AD.
Periprosthetic fractures of the tibia associated with total kee artrhroplasty.
Clin Orthop Relat Res. 1997; 345: 113-24.
82. Ruchholtz S, Tomás J, Gebhard F,
Larsen MS. Periprosthetic fractures around the knee—the best way of treatment.
Eur Orthop Traumatol. 2013; 4(2): 93-102.
83. Ortiguera CJ,
Berry DJ. Patellar fracture after total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 2002; 84: 532-40.
84.
Kaya A, İlhami K. Diz artroplastisi sonrası patellofemoral
komplikasyonlar. TOTBİD Journal. 2012; 11 (4): 380-87.
85.
Orsini EC, Byrick RJ, Mullen JB,
Kay JC, Waddell JP. Cardiopulmonary function and pulmonary microemboly during
arthroplasty using cemented or non-cemented components. The role of
intramedullary pressure. J Bone Joint Surg Am. 1987; 69: 822–32.
86. Lafont ND, Kostucki WM, Marchand PH, Michaux
MN, Boogaerts JG. Embolism detected by transesophageal echocardiography during
hip arthroplasty. Can J Anaesth. 1994, 41: 850–3.
87. Motobe T, Hashiguchi T, Uchimura T, Yamakuchi
M, Taniguchi N, Komiya S, Maruyama I. Endogenous cannabinoids are candidates
for lipid mediators of bone cement implantation syndrome. Shock. 2004, 21:
8–12.
88. Byrick RJ, Forbes D, Waddell JP. A monitored
cardio-vascular collapse during cemented total knee replacement.
Anesthesiology. 1986, 65: 213–6.
89. Fahmy NR, Chandler HP, Danylchuk K, Matta EB,
Sunder N, Siliski JM. Blood-gas and circulatory changes during total knee
replacement. Role of the intramedullary alignment rod. J Bone Joint Surg Am.
1990, 72: 19–26.
90. Govil P, Kakar PN, Arora D, Das S, Gupta N,
Govil N, Gupta S, Malohtra A. Bone cement implantation syndrome: A report of
four cases. Indian J Anaesth.
2009; 53(2): 214-18.
91. Byrick RJ. Cement implantation syndrome: a
time limited embolic phenomenon. Can J Anaesth. 1997; 44: 107–11.
92.
Gasparini G, Familiari F, Ranuccio F. Patellar malalignment treatment in
total knee arthroplasty. Joints. 2013; 1 (1): 10-7.
93.
Mahoney
OM, Kinsey T. Overhang of the femoral component in total knee arthroplasty. J
Bone Joint Surg Am. 2010; 92 (5): 1115-21.
94.
Meftah M, Jhurani A, Bhat JA, Ranawat AS,
Rnawat CS. The effect of patellar replacement technique on patellofemoral
complications and anterior knee pain. J Arthroplasty. 2012; 27 (6): 1075-80.
95.
Panni AS, Cerciolle S, Regno CD, Felici A,
Vasso M. Patellar resurfacing compications in total knee arthroplasty. Int
Orthop. 2014; 38: 313-7.
96.
Seil R, Pape D. Causes of failure and etiology
of painful primary total knee arthroplasty. Knee Surg Sports Traumatol
Arthrosc. 2011; 19 (9): 1418-32.
97.
Plate JF, Seyler TM, Halvorson JJ, Santago AC,
Lang JE. Non-anatomical capsular closure of a standard parapatellar knee
arthrotomy leads to patellar maltracking and decreased range of motion: a
cadaver study. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc. 2014; 22: 543-9.
98.
Malo M, Vince KG. The unstable patella after
total knee arthroplasty: Etiology, prevention and management. J Am Acad Orthop
Surg. 2003; 11: 364-71.
99.
Mihalko WM, Sherrell JC, Saleh KJ, Whiteside
LA. Intraoperative issues concerning the patellofemoral mechanism during total
knee arthroplasty. Int Course Lect. 2009; 58: 263-70.
100. Kong CG, Cho HM, Suhl KH, Kim MU, In Y.
Patellar tracking after total knee arthroplasty perfeormed without lateral
release. Knee. 2012; 19: 692-5.
101. Russell RD, Huo MH, Jones RE.
Avoiding patellar complications in total knee replacement. Bone Joint J. 2014;
96-B (11 Suppl A): 84-6.
102. McPherson EJ. Patellar tracking in primary
total knee arthroplasty. AAOS Int Course Lect. 2006; 55: 439-48.
103. Hofmann AA, Tkach TK, Evanich CJ, Camargo MP,
Zhang Y. Patellar component medialization in total knee arthroplasty. J
Arthroplasty. 1997; 12 (2): 155-60.
104. Lewonowski K, Dorr LD, McPherson EJ, Huber G,
Wan Z. Medialization of the patella in total knee arthroplasty. J Arthroplasty.
1997; 12 (2): 161-7.
105. Husted H, Jensen TT. Influence of the
pneumatic tourniquet on patella tracking in total knee arthroplasty. J
Arthroplasty. 2005; 20 (6): 694-7.
106. Marson BM, Tokish JT. The effect of a
tourniquet on intraoperative patellofemoral tracking during total knee
arthroplasty. J Arthroplasty. 1999; 14 (2): 197-9.
107. Briard JL, Hungerford DS. Patellofemoral
instability in total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 1989; 4 (suppl): 87-97.
108. Vaishya R, Agarwal AK, Panthi S, Vijay V,
Vaish A. Bilateral patella dislocations after total knee arthroplasty: A report
of two cases and review of the literature. Cureus. 2017; 9 (3) e1075. DOI
10.7759/cureus. 1075.
109. Pongcharoen B, Yakampor T, Charoencholvanish
K. Patellar tracking and anterior knee pain are similar after medial
parapatellar and midvastus approaches in minimally invasive TKA. Clin Orthop
Relat Res. 2013; 471: 1654-60.
110. Lachiewicz PF, Soileau ES. Patella maltracking
in posterior-stabilized total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2006;
452: 155-8.
111. Maniar RN, Singhi T, Rathi SS, Baviskar JV,
Nayak RM. Lateral retinaculum in knee arthroplasty using a stepwise, outside-in
technique. Clin Orthop Relat Res. 2012; 470: 2854-63.
112. Ritter MA, Pierce MJ, Zhou H, Meding JB, Faris
PM, Keating EM. Patellar complications (total knee arthroplasty) Effect of
lateral release and thickness. Clin Orthop Relat Res. 1999; 367: 149-57.
113. Strachan RK, Merican AM, Devadasan B,
Maheshwari R, Amis AA. A technique of staged lateral release to correct
patellar tracking in total knee arthroplasty. J Arthroplasty 2009; 24 (5):
735-41.
114. Lakstein D, Naser M, Adar E, Atoun E, Edelman
A, Hendel D. Partial lateral patellar facetectomy as an alternative to lateral
release in total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2014; 29: 2146-9.
115. Zhang LZ, Zhang XL, Jiang Y, et al. Lateral
patellar facetectomy had improved clinical results in patients with
patellar-retaining total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2012; 27 (8):
1442-7.
116. Wachtl SW, Jacob RP. Patella
osteotomy for lateral retinacular decompression in total knee arthroplasty.
Acta Orthop Scand. 2000; 71 (5): 522-4.
AMELİYAT SIRASINDA OLUŞABİLECEK KOMPLİKASYONLAR VE ÇÖZÜMLERİ
Prof. Dr. Hasan Tatari, Dokuz Eylül Üniversitesi
Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İzmir
Doç. Dr. Mehmet Erduran, Dokuz Eylül Üniversitesi
Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İzmir
Op. Dr. Nihat Demirhan
Demirkıran, Dumlupınar
Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kütahya
Total diz artroplastisi sırasında birçok
komplikasyon gelişebilir. Bunların bir kısmı ameliyat sırasında farkedilebilir;
daha büyük bir kısmı da ameliyat sonrası süreçte anlaşılabilir. Önemli olan bu
komplikasyonların olabileceğini bilmek, hastanın ve yakınlarının da
farkındalığını sağlamaktır. Total diz artroplastisinde, intraoperatif
gelişebilecek komplikasyonları sırasıyla inceleyelim.
Vasküler
yaralanmalar:
Ortopedik cerrahide en korkulan ve
katastrofik şekilde sonuçlanabilecek komplikasyon, vasküler yaralanmadır.
ABD’nde yapılan bir çalışmaya göre diz ve kalça artroplastileri sonrası açılan
malpraktis davalarının en büyük nedeni sinir yaralanması olup vasküler
yaralanmalar, bacak uzunluğu eşitsizliği ve enfeksiyondan sonra dördüncü sırada
yer almaktadır (1).
Diz artroplastisi sırasında arter
ve ven yaralanması olasılığı oldukça düşüktür. Gerek zamanla edinilen deneyim,
gerekse kullanılan cerrahi kesi blokları ve kesici aletlerin özel hazırlanmış
olması, bu komplikasyonu minimale indirmektedir. Günümüzde, büyük olasılıkla
birçok ortopedik cerrah, böyle bir komplikasyonla karşılaşmadan meslek hayatını
geçirmektedir. Fakat, primer ve özellikle revizyon diz artroplastisi sayısı
arttıkça, bu komplikasyonun oranının da artabileceği aşikardır. Esas olan böyle
ciddi bir komplikasyonla karşılaşmamak için tedbirli davranmak ve kontrolü
elden bırakmamaktır. Çünkü olduğunda, belki de artroplastinin en ciddi
komplikasyonu olan vasküler yaralanmalar, morbiditenin artmasına ve hatta
ampütasyona kadar gidebilen sonuçlar doğurabilir. Doğrudan vasküler perforasyon
olabileceği gibi (2), tromboemboli, psödoanevrizma, arteriovenöz fistül
formasyonu gibi patolojiler şeklinde de cerrahi sonrasındaki dönemde karşımıza
çıkabilir. Nedenleri, operasyon sırasında dizin manipülasyonu, 90 dereceden
fazla fleksiyon ile öne çıkık oluşturulması, sement ve vidaların vasküler
yapıları tehdit etmesi ve sementin polimerizasyonu sırasındaki ekzotermik
reaksiyon sonucu olan ısı yaralanmasıdır. Yani daha çok indirekt mekanizma ile
vasküler yapıların gerilmesi, kompresyonu veya sement ile termal yaralanma söz
konusudur (3, 4).
Diabetes mellitus, sigara kullanımı
ve serebrovasküler hastalıklar, koagülopati, önceden var olan aralıklı ağrılı
yürüme, periferik venöz yetmezlik, metastatik kanserler ve renal yetmezlik
önemli risk faktörleridir (3). İleri fleksiyon ve varus deformitesi olan
olgular da, risk grubunda yer alır. Özellikle enfekte olgularda ve revizyon
artroplasti operasyonlarında, önceden gelişmiş olan skar dokusu, vasküler
yapıların daha da risk altına girmesine yol açabilmektedir. Önceden
kardiyovasküler cerrahi geçirmiş olan veya çekilen diz grafilerinde vasküler
yapıların trasesine uyan kalsifikasyonlar bulunan olgular, ortopedisti uyarmalı
ve mutlaka cerrahi öncesinde Kalp Damar Cerrahisi konsültasyonu istenmeli ve
hatta ameliyat sırasında ameliyathanede bulunması sağlanmalıdır.
Healy ve ark. nın diz artroplastisi
komplikasyonlarını listeledikleri çalışmada (5), kanama, cerrahi tedavi
gerektiren postoperatif kanama; vasküler yaralanma ise cerrahi onarım,
greftleme veya stentleme gerektiren intraoperatif vasküler yaralanma
(kompartman sendromu veya ampütasyon ile sonuçlanabilecek) olarak
tanımlanmıştır.
Diz artroplastilerinde vasküler
yaralanmaları konu alan serilerde yaralanma oranı % 0.057-0.13 arasında
değişmektedir (4,6-10). Abullarge ve ark. nın serisinde, vasküler yaralanma
oranı; % 0.08’ dir ve 34 olgunun ikisi, ampütasyonla sonuçlanmıştır (3). Wilson
ve ark. nın (10) serisinde, olguların önemli bir kısmında daha önceden var olan
ateroskleroz belirlenmiş olup % 25’i cerrahiden sonraki 24 saatte anlaşılmış ve
% 71’inde by-pass gerekmiş, üçü ampütasyon ile sonlanmıştır. Calligaro ve ark. nın
serisinde (11), vasküler yaralanma oranı % 0.13 olup 14 olguda akut arter
yaralanması, aynı gün anlaşılamamıştır.
Ayak bileği kol indeksi, vasküler
yetersizlik düşünülen olgularda, cerrahi öncesi yapılması gereken bir
taramadır. İndeks, 0.9 altında ise bir Kalp Damar Cerrahı tarafından konsülte
edilmeli, 0.5 altında ise anjiografi ile değerlendirilmelidir (11,12).
Ameliyat öncesi muayenede,
popliteal bölgede şişlik olup olmadığı değerlendirilmelidir. Buna yol açan
neden, çoğu olguda Baker kistidir. Cerrahi sonrası bu bölgede aynı derecede
şişlik olması, eğer periferik nabızlar alınıyorsa, önceden yapılan muayene
nedeniyle endişe vermeyecektir. Ancak yeni beliren bir şişlik, vasküler
yaralanma açısından cerrahı uyarmalıdır. Ameliyat öncesi muayenede, diz
arkasında palpe edilen şişlik, her ne kadar sıklıkla Baker kistine aitse de,
şişliğin pulsasyon verip vermediği de değerlendirilmelidir. Pulsasyon veren bir
şişlikse, arteriyel Doppler Ultrasonografi çekilmelidir.
Diz artroplastisi sırasında arteriyel
yaralanma şekilleri (13,14):
1.
Tibial
kesi sırasında,
2.
Femoral
kondillerin posterior kesisi sırasında,
3.
Tibianın
öne dislokasyonu sırasında arkaya elevatör yerleştirilmesi ile
4.
Kesiler
sonrasında dizin hiperekstensiyona getirilmesi sırasında şeklinde
özetlenebilir.
Ameliyat sırasında, tibial
rezeksiyon yapılırken tibia arkasına kemik elevatörü yerleştirilmektedir. Bu
konuda yapılan bir anatomi çalışmasında, orta hattın lateraliyle yumuşak
dokunun 1 cm. arkasına yerleştirilen elevatörlerle popliteal damar yaralanması
riskinin arttığı gösterilmiştir (13).
Anatomik yaralanma ve nedene göre,
yaralanmalar 4 gruba ayrılabilir:
1.
Oklüzyon:
a. Tromboz: Vasküler duvarın
yaralanmasına bağlı tromboz (küçük yırtılmalar, endotel hasarı veya
manipülasyon sırasında gerilme ile) (15)
b. Turnikeye bağlı emboli sonucu
2.
Popliteal
arterin direkt kesilmesi (14)
3.
Arteriovenöz
fistül oluşumu (16)
4.
Anevrizma
veya psödoanevrizma (14,15,17,18)
En sık yaralanmaya uğrayan vasküler
yapılar, popliteal arter ve genikulat arterlerdir (14). Rubush ve ark. tibial
kesi sırasında popliteal arterin riske girdiği tehlike bölgelerini belirlemiş
ve sol diz için saat 11-3 arasının, sağ diz içinse saat 9-1 arasının riskli
olduğunu yazmıştır (19).
Önceden bilinen periferik damar
hastalığı bulunan hastalarda, cerrahi sırasında turnike kullanımı
tartışmalıdır. Turnike kullanılması ve yaralanmanın, her ne kadar bazı
serilerde tersi olsa da (20), indirekt olması nedeniyle vasküler yaralanmanın
oluştuğu, sıklıkla postoperatif dönemde anlaşılabilir. Ayrıca rejiyonal
anestezi de, semptomların gecikmesine yol açabilir (4). Turnike süresinin
uzaması da bir risktir. Turnike kullanımı ile yüzeyel femoral arterde tıkanma
oluşabilir veya hastada bilinmeyen bir popliteal arter anevrizması varsa,
akımın durmasına bağlı olarak tromboz gelişebilir (20,21).
Klinik bulgular, akut iskemi
bulgularından lokal ödem ve pulsasyon veren şişliğe, tekrarlayan kanamalar ve
hemartroza kadar değişik şekillerde karşımıza çıkabilir (12,14). Ameliyat
sonrası nabızlar iyi kontrol edilmelidir. Nabız kaybı, her zaman vasküler
yaralanma ile olmaz; geçici arteriyel spazm veya sıkı bandajlama ile de
oluşabilir. Ameliyat sonrası derlenmede, gerek halen anestezinin etkisinin
sürmesi, gerekse bandajın görüntüyü engellemesi, tanıyı geciktirebilir. Nabız
alınamıyorsa, bandajın gevşetilmesi ve monitörizasyon gerekir. Birkaç dakika
içinde nabız dönmezse, acil Kalp Damar Cerrahisi konsültasyonu gerekir (4,12).
Turnike kullanıldıysa, yara
kapatmaya geçmeden açılması ve hatta inserti yerleştirmeden önce açılarak
popliteal bölgeden olabilecek bir kanamanın daha iyi değerlendirilmesi mümkün
olabilir. Abondan bir kanama var ve tansiyon düşmesi yaşandıysa, Kalp Damar Cerrahisi
konsültasyonu istenmesi ve ameliyat masasında hastanın prone pozisyona
getirilerek beklenmesi gerekir (4,12,20). Ameliyat sırası veya sonunda bir
arteriyel yaralanma farkedildiğinde, femoral arterden verilecek kontrast madde
yardımı ile anjiografi yapılabilir. Kalp Damar Cerrahisine bilgi verilir; altın
standart diğer taraftan alınan safen ven grefti ile by-pass yapmaktır (12).
Bazı olgular ameliyattan günler
sonra dolaşım yetmezliği bulguları ile başvurabilir (15,17). Saunders ve ark. nın
dördü psödoanevrizma gelişen yedi olguluk serisinde bu süre, ortalama 29 gündür
(15). Cerrahi sırasında veya sonrasında
vasküler yaralanma yaşayan hastalar, daha sonraki sorgularında bunun nedeninin
ihmalden mi kaynaklandığını sorabilirler. Oklüzyonun ameliyattan günler sonra
bile oluşabileceği bilinmeli ve hasta bilgilendirilmelidir. Postoperatif
birinci haftadan sonra oluşan sorunlarda, hastanın da ihmali olabilir (4).
Nörolojik
yaralanmalar:
Diz artroplastisi sırasında,
hastanın fonksiyonel durumunu bozan nörolojik yaralanmalar, her ne kadar nadir
görülse de olgu sayıları oranında giderek artış görülmektedir. ABD’nde yapılan
bir çalışmaya göre diz ve kalça artroplastileri sonrası açılan malpraktis
davalarının en büyük nedeni, sinir yaralanmalarıdır (1). Bunların başında da
peroneal sinir yaralanması gelmektedir. Özellikle ileri valguslu ve fleksiyon
kontraktürü olan dizlerde, cerrahi düzeltme sonrası gerilmeye veya lateral
yapıların gevşetilmesi sırasında direkt olarak kesiyle peroneal sinir
yaralanabilir. Ayrıca uzamış turnike kullanımı ile iskemik hasar ve gelişen
hematoma bağlı mekanik bası da peroneal sinir hasarına yol açabilir. Bir
çalışmada, 400 mm Hg üzerindeki turnike basıncının predispozan bir faktör
olabileceği bildirilmiştir (22). Turnike süresi ve basıncını konu alan bir
çalışma, 240 mm Hg basıncında, 80 dakikalık sürenin sinir yaralanması riskini
ortadan kaldırdığını göstermiştir (23).
Tabii bu arada rejiyonal anestezi
de unutulmamalıdır. 380000 olguluk bir seride (24), epidural ve genel anestezi
uygulamalarında genel oran % 0.03’tür ve hipertansiyon, sigara kullanımı,
diabet, sinir kökü kompresyon öyküsü bulunması ve romatoid hastalıklar (25)
önemli risk faktörleridir. 20 yıllık bir kohort çalışmasında (26), diz
artroplastisi sırasında sinir yaralanması oranı % 0.79 olarak bildirilmiş,
bunların periferik sinir blokajı ve anestezi tipine bağlı olmadığı saptanmış ve
bilateral uygulamalarda ve turnike süresinin uzaması ile riskin arttığı bilgisi
eklenmiştir. İki saat üzerinde turnike uygulanan diz artroplastileri sonrasında
peroneal ve tibial sinir felci oranı % 7.7 olarak bildirilmiş ve nedeni, iskemi
ve mekanik travmaya bağlanmıştır (27). Bu olgulardan peroneal sinir felci
olanların % 89’u, tibial sinir felci olanlarınsa % 100’ü tamamen gerilemiştir. Yazarlar,
ameliyat sırasındaki 10-30 dakikalık bir turnike arasının oranı azalttığını ve
fleksiyon kontraktürü olanlarda oranın arttığını bildirmişlerdir.
Safen sinirin infrapatellar dalı,
diz artroplastisi sırasında sıklıkla yaralanarak insizyon distalinde ve
lateralinde uyuşma ve parestezi yakınmalarına yol açabilir. Bu oran % 27-100 olarak bildirilmiştir (28-31).
Black’in çalışmasında (28), zaman içinde bulgular azalmış ama tamamen
kaybolmamıştır. Bu çalışmada, turnike süresi prevalansı etkilememiş, olguların
% 68’inde medikal bir komorbiditeye rastlanmamıştır. Cheung ve ark. na göre
(32), diz artroplastisi sonrası % 0.9-1.3 olguda sinir yaralanması ile motor
felç gelişebilmektedir. Schinsky ve ark. nın % 79’u peroneal sinir felci olan
ve konservatif tedavi uyguladıkları serilerinde, oran % 1.3’tür ve bunların %
68’i 18 ay sonunda tamamen iyileşmiştir (25).
Siyatik sinir, uyluğun orta
kısmının arka yüzünde peroneal ve tibial sinire ayrılır. Popliteal bölgede,
peroneal sinir, laterale fibula başına doğru ilerler. Fibula başı düzeyinde
yüzeyel olup travma ve baskıya açıktır. Sinir sıkıştığında, L4-5, S 1-2
dermatomlarında ve özellikle ayak sırtında uyuşma ve duyu kaybı gelişir;
tibialis anterior, ekstensor digitorum kommunis, ekstensor hallusis longus ve peroneal
kaslarda motor kayıp oluşabilir. Bu durumda ayak bileği ve başparmakta
dorsifleksiyon kaybı ve eversiyon yetersizliği ortaya çıkar. Tibial sinir
sıkışırsa, ayak bileği plantar fleksiyonu zayıflar ve ayak tabanında duyu kaybı
gelişir.
Peroneal sinir hasarının ameliyat
sırasında tanınması mümkün değildir. Ancak ameliyat sonrası erken dönemde ayak
bileğinde dorsifleksiyon ve eversiyon kaybı ile birlikte ayak dorsolateralinde
duyu kusuru ile tanınabilir. Bu nedenle primer operasyon sırasında bir işlem yapma
olanağı yoktur. Ameliyat sonrasında saptandığında, ayak bileğini
dorsifleksiyonda tutacak bir ortez verilerek yürümesi sağlanıp olabilecek en
kısa sürede deneyimli bir radyolog tarafından sinir ultrasonografisi çekilerek
sinir hasarının makroskobik boyutu olup olmadığı değerlendirilmelidir. Erken
dönemde yapılabilecek diğer bir tetkik te MR nörografidir; ancak implant
varlığında tanı zorluğu olabilir.
Hemen bir EMG çekilmesinin faydası
yoktur. En erken altıncı hafta sonunda çekilmesi uygundur; üç ve altıncı
aylarda tekrarlanabilir. Üçüncü ay sonunda herhangi bir klinik iyileşme yoksa,
EMG ve USG tetkiklerine göre, cerrahi eksplorasyon planlanabilir. Bu dönem boyunca, hastaya eklem hareket
açıklığı egzersizleri ve elektrik stimülasyonu gibi rehabilitasyon süreci
başlanmalı ve atrofi gelişmesi önlenmelidir (12).
Yumuşak doku yaralanmaları:
Diz artroplastisi sırasında, kemik kesi dengesini sağlamak kadar yumuşak
doku dengesini sağlamak ta çok önemlidir (33). Bu işlem sırasında gerek
cerrahın yarattığı gerekse diz osteoartritindeki deformitenin büyüklüğü
nedeniyle, birtakım yumuşak doku problemleri ile karşılaşılabilinir. Cerrahi
sırasında gelişebilecek bir yumuşak doku dengesizliğini gidermek için daha
kıstlayıcı bir protez seçeneği kullanmak, protez üzerine deforme edici stresler
yaratıp, protezin erken dönemde yetmezliğe uğramasına neden olabilir. Diz
artroplastisi cerrahisinde yumuşak doku yetmezlik ya da bozukluklarına yönelik
en önemli tedavi, bu durumlara neden olabilecek sebeplere yönelik önlem
almaktır (34).
Gonartrozda patolojik anatomiyi bilmek, hangi
problemlerin nasıl çözüleceğini bilmek için önemlidir. Örneğin dizin varus
gonartrozu, en sık karşılaşılan deformitedir. Fikse bir deformite, genellikle
medial tibial osteofitler ve posteromedial tibial kemik stoğunda aşınma, medial
kollateral ligaman (MKL), posteromedial kapsül, pes anserius ve semimembranosus
kas kısalması ve kontraksiyonlarını kapsar. Geç dönemde ise lateral kollateral
ligaman (LKL) uzaması olur (35). Dizin valgus gonartrozunda ise, lateralde
kemik ve kıkırdak aşınması, lateral kapsül, lateral kollateral ligaman (LKL),
popliteus tendonu, arkuat ligaman, iliotibial bant, lateral intermüsküler
septum kısalması ve kontraksiyonu oluşur. Fleksiyon deformitesinde ise, arka
çapraz bağ (AÇB) ve posterior kapsül kısalmıştır. Bu patofizyolojiye göre,
varus deformitesinde derin MKL ve semimembranosus ile birlikte posteromedial
kapsül ve yüzeyel MKL gevşetilir. Valgus deformitesinde ise posterolateral
kapsül, iliotibial band, LKL, gastroknemiusun lateral başı, biseps femoris ve
AÇB gevşetilir. Tüm gevşetme işlemlerine rağmen ilave gevşetme gerektiğinde,
‘’Pie-crust tekniği’’ ile iliotibial band ve LKL’ın sivri uçlu bir bistüri ile
çoklu horizontal kesilerle gevşetilmesi yöntemi kullanılabilir. Fleksiyonda
instabilite yaratmamak için popliteus tendonu korunmaya çalışılmalıdır (36). AÇB’ın
gergin olduğu bir dizde AÇB’ı sağlam bırakarak yapılan bir protez seçimi, diz
fleksiyonu sırasında kayma ve yuvarlanma hareketinin yeteri düzeyde olmamasına
ve fleksiyon sırasında tibial komponentin anterior kısmı ile kemik arasında bir
kitap gibi açılma stresine maruz kalmasına neden olabilir. Bu da, AÇB koruyan
protez tipinde erken gevşemeye neden olabilir (35).
Ekstensör mekanizma yaralanmaları:
Total diz artroplastisi sonrası fonksiyonel bozukluklardan en
kötülerinden biri de ekstensör mekanizmanın bozulmasından kaynaklanan
yetmezliklerdir (34). Bu duruma yol
açabilecek predispozan faktörler şu şekilde sıralanabilir:
1.Artroplasti öncesi yüksek tibial osteotomi, tibial tüberkül kaydırma
gibi diz cerrahisi geçirmiş olmak,
2. Patella baja, ileri varus deformitesi gibi anatomik değişiklikler,
3. Morbid obezite,
4. İnflamatuar artrit,
5. Diyabet, hipertiroidizm, kronik böbrek yetmezliği,
6. Kronik steroid kullanımı,
7. Patellanın aşırı ya da asimetrik kesilmesi,
8. Uygun olmayan protez ugulamaları (büyük komponent kullanılması,
femoral ya da tibial komponentin iç rotasyonda yerleştirilmesi, femoral ve
tibial komponentlerin medialize uygulanması, vb),
9. Aşırı yapılmış lateral retinakuler gevşetme
10. Sert diz (34-42).
Total diz artroplastisinde komponentler yerleştirilirken, eklem
seviyesinin aşırı proksimalde olması, tibial platonun patellar tendona baskı
yapmasına, rotasyonel olarak kötü dizilim ve eklem seviyesinin aşırı distalde
kalması, patellofemoral stresi artırarak ekstensör mekanizmada harabiyete neden
olabilir (38,39). Patellayı değiştirirken aşırı rezeksiyon yapılması,
kuadriseps tendonunun patellaya yapışma yerinde hasara neden olabilir (39). Bu
komplikasyonun tedavisine yönelik tam bir tatmin edici yöntem bulunmamaktadır.
Bu nedenle bu komplikasyonun oluşmasını engellemek için olağanüstü bir dikkat
gösterilmelidir. Ekstensör tendon rüptürlerinde, basit sütürlemede başarısızlık
oranı yüksektir. Bu nedenle basit sütürlemeye ilave olarak komşu bir tendon
veya sentetik bir materyal kullanılarak bağ tamiri yapılabilir (39).
Literatürde total diz artroplastisi sonrası yumuşak doku bozuklukları
üzerine çalışmalar, genellikle olgu serileri şeklinde olup, çalışmalardaki
olgular homojen gruplar şeklinde gözlenmemektedir. Ayrıca ekstensör tendon
yetmezlikleri kronik ya da postoperatif geç dönemde düşme ya da travma sonrası
olan olgu gruplarına yöneliktir. Bizim konumuz ise, peroperatif dönemde meydana
gelen yumuşak doku yetmezliğini içermektedir. Ekstensör tendonlar parsiyel ya
da tümden hasarlanabilir. Bize göre, parsiyel tendon hasarlanması da tendonun
tam kopması gibi ciddiye alınmalıdır. Hasarını gidermek için sütürleme ya da
beraberinde güçlendirme yöntemleri daha sonra oluşabilecek tendon rüptürü
olasılığını azaltacaktır.
Patellar Tendon Yaralanması:
Total diz artroplastisi ameliyatında patellar tendon yaralanması sıklığı
% 0.17-1.4 arasında olup, kuadriseps tendon yaralanmasından daha sık
gözlenmektedir (39,40). Diz eklemine yaklaşım sırasında, patellar tendonun
tibial tuberkülden avulse olma potansiyeli;
1. Özellikle aşırı osteofit varlığı olan ileri düzey genu varum
vakalarında patellanın çevrilmesi anında,
2. Sert dizlerde patellanın çevrilerek dizin fleksiyona zorlandığı
sırada,
3, Uygun olmayan pozisyon ve büyüklükte protez konulması ile dizin
kapatılmaya çalışırken aşırı zorlanması ile artabilir (36,37,39-42).
Tibial kesi sırasında kesici testerenin kontrolden çıkarak patellar
tendonu doğrudan kesmesi de sık karşılaştığımız problemlerden biridir. Bu
komplikasyonun önlenmesi, patellar tendon üzerinde gereğinden fazla zorlama
olmaksızın patellanın eversiyonuna izin vermek için kesinin kuadriseps kasına
kadar uzatılması da dahil olmak üzere (rektus snip, V-Y plasti gibi), birkaç
adım atılabilir. Bir başka önlem olarak tendon kopmasına karşı, patellar
tendonun yapışma yerine bir adet pin konması tendonun kopmasını önleyebilir ya
da patellar tendonun kesip ayrılma noktasının ve istenmeyen kopmasının aşırı ve
beklenmedik şekilde yer değiştirmesini önlemek için, kapsüler insizyonun alt
tarafında tibia tüberkülünün distalinde ve medialinde geçici bir transvers
dikiş atılabilir. Artroplasti yapmak için yeterli görüş patellar tendonun
ayrılması olmadan elde edilemiyorsa, daha sonra ekstensör mekanizmanın
kemik-kemik iyileşmesini sağlamak için tuberositas tibia osteotomisi
yapılabilir. Sonrasında da kontrollü bir şekilde pullu-pulsuz vidalar, serkilaj
teli ya da u-çivileri ile osteotomi alanı tamir edilebilir. Bir başka yöntem,
yeterli görüş sağlamak mümkün ise, patella everte edilmeden, laterale
kaydırılarak yeterli açılım sağlanmasıdır (33,34,36-45).
Tüm koruma çabalarımıza rağmen diz protezi
cerrahisi sırasında patellar tendon proksimal, distal ya da tendonun orta
kesimine yakın ayrılabilir veya kesilebilir. Patellar tendonun yırtığı sonrası
tek başına uygulanan primer tamir sonuçları başarısızdır.
Diz artroplastisinde patellar tendon
yırtılmasının zamanlaması da literatürde tartışılmıştır. Cadambi ve Engh’in
serilerinde 8 yırtıktan 6’sı ameliyat esnasında ya da hemen sonrasında meydana
gelmiştir (45). Buna karşın Gustillo ve Thompson kendi serilerindeki
yırtıkların daha sonra oluştuğunu bildirmişlerdir (46). Tendonun tamamının akut
yırtıkları, doğrudan tamirle tedavi edilebilse de genelde bir sağlamlaştırma
yöntemine ihtiyaç duyar. Yırtık tendonun orta bölümünde ise uç uca tamir
uygulanabilir. Doğrudan tamir sırasındaki dikiş tespitini sağlamlaştırmak için
Bunnel dikiş örgüsü gibi yöntemler önerilmiştir. Tendon, absorbe olmayan
materyalle dikilmeli, varsa paratenon tamirinde absorbe olan dikiş
kullanılmalıdır. Ne yazıkki orta kısım yırtıkları, tedavisi daha güç olan origo
veya insersiyo yırtıklarına göre daha seyrek oluşur. Patellar tendonun uç yırtıkları
için transosseöz patellar sütür uygulaması ya da sütür çapa uygulaması
yapılabilir. Bir başka ifade ile patella alt kutbunda oluşan kemik avulsiyon ya
da patellar tendon yırtıkları en iyi Bunnel tipi tamirle, patella apeksinden
açılan deliklerden geçirilen sütürlerle yapılır. Burada, sütürlere gerekli
gerginlik verilerek patellar tendonun özgün uzunluğunun sağlanması önemlidir.
Patellanın pozisyonu, karşı dizin lateral grafilerinde ölçülecek patellar
tendon uzunluğu veya patella lokalizasyonu ile saptanabilir. Patella baja
önlenmelidir. Pek çok yazar, tamirin ameliyat sonrasında korunabilmesi için,
tibial tüberkül ve kuadriseps tendonundan geçecek bir serklajla ya da 5 numara
tycron ile sağlamlaştırmayı uygulamaktadır. Bunların yanında tamirden şüphede
kalındığı durumlarda sentetik meçlerle, sütür çapalarla, U- çivileri ile tamire
destek sağlanabilir. Kuadriseps ters döndürme (turndown) flepi şüphede kalınan
durumlarda alternatif olarak bilinmesi gereken bir yöntemdir. Bu teknikte
kuadriseps tendonunun orta 1/3 kısmı kasla birleştiği yere kadar ayrılır ya
tuberositas tibia bölgesinde açılan bir tünele ya da yırtılmış patellar
tendonun distal ucuna absorbe olmayan ipliklerle dikilir. Başka bir yöntemde,
kronik patellar tendon yetmezliklerinde kullanılan Cadambi ve Engh tarafından
tanımlanan teknikle tamir uygulanır (45). Bu teknikte semitendinosus tendonunun
distal insersiyosu sağlam bırakılarak, proksimal parçası muskulotendinöz
bileşkeye kadar çıkarılır. Patellanın distal 1/3 kısmından 6 mm çapında bir
tünel açılarak tendon tünelden geçirilir. Sonra semitendinosus insersiyosuna
yakın bir yerden kendi üzerine dikilir. Proksimal tibiadan tünel açılıp
interferans vidası ile de tespit yapılabilir. Eğer uzunluk yetersiz ise
grasilis tendonu çıkarılarak semitendinosus tendonuna eklenebilir (34,37-45,47).
Kuadriseps
tendonu yaralanması:
Kuadriseps tendon rüptürleri % 0.1-1.1 arasında görülür. Kuadriseps
rüptürleri için tedavide altın standart olarak, transosseöz patellar sütür
uygulaması gösterilmektedir. Diğer bir seçenek, sütür çapa uygulamasıdır. 5
numara Ethibond ya da fiberwire sütür, Krackow ya da Becker tekniği ile
tendondan geçirilip, patellaya transosseöz ya da çapa ile tespit edilir. Total
diz artroplastisi sırasında, kuadriseps tendonu akut yırtığı genellikle bu
duruma sebep olan bir takım faktörlerle birlikte olmaktadır. Bunlar lateral
gevşetme yapılması, patella kesisi sırasında iatrojenik olarak tendonun
kesilmesi, patellanın çok fazla kesilmesi ile tendonun kopması gibi cerrahi
nedenler ve kronik böbrek yetmezliği, diabet, hipertroidizm, gut gibi metabolik
ya da kortizon enjeksiyonları gibi ilaç uygulamasına bağlı sebepler de
olabilir. Bu durumda tamirin güçlendirilmesi ve komşu tendon veya yumuşak
dokularla desteklenmesi tavsiye edilir. Bunlardan biri, kuadriseps ters
döndürme flebinin uygulandığı ’Scuderi’ yöntemdir. Ek kuvvetlendirme Dakron şerit ile
yapılabilir (34,37-44,47-49).
Dizin lateral yapılarının
yaralanması:
Total diz artroplastisi uygulaması sırasında
yumuşak dokuda dengesizlik ya da yetmezlik, fleksiyon ve ekstensiyon sırasında
dizin medial ve lateral boşluklarında dengesizliğe, sonucunda da instabiliteye
neden olacaktır. İnstabilite, kaçınılmaz olarak protezin ömrünü kısaltacak ve
revizyon cerrahisine sebebiyet verebilecektir. Bu nedenle ameliyat sırasındaki
bağ dengesinin sağlanması çok önemlidir (50,51). Dizin anterolateralinde
proksimalde fasia lata olarak başlayan ve distalde Gerdy tüberkülüne yapışan iliotibial
bant (İTB), çeşitli kapsüler ve ekstrakapsüler yapılardan oluşarak derine
uzanır. Bu yapının anterolateral ligaman (ALL) gibi anatomik tanımlamalarda net
bir görüş birliği olmayan ligamanı oluşturduğu bazı kaynaklarda kabul edilir.
Dizin posterolateral yapıları, lateral kollateral ligaman (LKL) ve popliteus
kompleksinden oluşur. Popliteus tendonunun dizdeki konumu ve diz
biyomekaniğindeki işlevi nedeniyle önemli bir diz stabilizatörü olduğu
bilinmektedir; varus ve eksternal rotasyonda statik ve dinamik kısıtlayıcı rolü
vardır. Diz fleksiyona geldiğinde, femurun tibia üzerinde anterior
subluksasyonunu, internal rotasyon laksitesini ve varus açılanmasını önler. Bu
tendon femurun lateral kondilinde lateral kollateral ligamanın yapışma yerinin
anterioru ve distaline yapışır (52). Özellikle küçük yapılı insanlarda tendonun
insersiyosu eklem çizgisine çok yakın yer aldığından total diz artroplastisi
sırasında kemik kesiler yapılırken hasarlanmamasına dikkat edilmelidir (53).
Lateral yapılar, total diz artroplastisi
ameliyatı sırasında valgus dizlerinde düzgün dizilim sağlayabilmek için
sıklıkla gevşetilebilir. Whiteside, diz protezi yapılırken fleksiyonda
lateralde bir sıkılık mevcutsa ilk önce lateral kollateral ligaman
gevşetilmesini, devamı durumunda popliteus tendonunun gevşetilmesini ve sıkılık
eğer ekstensiyonda lateralde ise İTB ve lateral posterior kapsülün
gevşetilmesini savunmaktadır (54). Krackow ve arkadaşları tarafından yapılan
bir kadavra çalışmasında, daha düzgün bir eklem boşluğu alanı sağlamak için
LKL'ın gevşetilmesi gerektiği, ardından da şiddetli deformitelerde gerekirse
popliteus tendonu ve iliotibial bandın gevşetilmesi savunulmuştur (55). Cottino
ve ark, 20 kadavra üzerinde yaptıkları çalışmada, 10 dize arka çapraz bağı
koruyan, 10 dize arka çapraz bağı kesen total diz protezi uygulamışlar,
popliteus tendonu kesilmeden ve kesildikten sonra fleksiyonda ve ekstensiyonda
medial ve lateral eklem aralığındaki farklılıkları ölçmüşlerdir. Arka çapraz
bağı koruyan total diz artroplastisinde hem fleksiyon hem de ekstensiyonda
popliteus tendonu kesildikten sonra dizin medial ve lateral aralığında belirgin
bir artış gözlenmiştir. Arka çapraz bağı kesen tipte total diz artroplastisinde
ise fleksiyonda ve ekstensiyonda popliteus tendonu kesildikten sonra lateral
aralıkta önemli miktarda açılma olmakta iken medial aralıkta sadece fleksiyonda
belirgin bir açılma olduğunu gözlemlemişlerdir (56). Athwal ve arkadaşlarının
yaptığı kadavra çalışmasında ise, LKL’ın lateraldeki bağ gerilimini sağlayan en
önemli yapı olduğu vurgulanmıştır. Özellikle valgus dizlerde dikkat edilmesi
gereken, LKL gevşetildiğinde posterior çapraz bağ ve diğer lateraldeki
yapıların karşılayamayacağı gerilimde rotasyonel instabiliteye neden olmasıdır
ki, bu durumda yapılması gereken arka çapraz bağı koruyan değil daha
kısıtlayıcı bir diz protezi kullanılması ya da yumuşak doku tamiri ile
stabilitenin tekrar kazanılmasıdır (52). Kesman ve ark. 18 hastalık grubu
körlemesine iki gruba ayırarak, gruplardan birinin popliteus tendonunu kesmişler,
diğer gruptaki olguların ise popliteus tendonunu kesmemişler ve her iki grup
hastaya da arka çapraz bağı kesen total diz protezi uygulamışlardır. Sonuç
olarak gruplar arasında stabilite açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır
(57). Eğer operasyon sırasında kopan popliteus tendonu, komponentler arasında
eklemde bir sıkışma yaratıyorsa ve yumuşak doku tamiri mümkün değilse tendonun
bu şekilde bırakılması özellikle diz fleksiyonunda posterolateralde ağrı
kaynağı olabilecektir. Bu nedenle sıkışma yaratan tendonun çıkarılması ağrı
kaynağını ortadan kaldırır. Ancak böyle bir durumda çapraz bağı kesen protez
uygulaması kaçınılmazdır (58).
Dizin
medial yapılarının yaralanması:
Medial kollateral ligaman (MKL) lezyonu,
total diz artroplastisi operasyonlarında % 0.77-2.7 arasında görülür (59-61).
Bu oran kilolu olgularda % 8‘e kadar çıkmaktadır (62). MKL dizin valgus
yüklerine karşı primer, eksternal rotasyon yüklenmelerine karşı ise sekonder
stabilizatördür. MKL laksitesi ve medial instabilite, genellikle daha önce
geçirilmiş travmalara bağlı ya da valgus deformitesi nedeniyle olabilir.
Nadiren de total diz artroplastisi cerrahisi sırasında meydana gelir. MKL
yetmezliğinin operasyon sırasında meydana geldiğinde daha sınırlayıcı bir
protez uygulamasını savunanlar vardır (60,63). Bunun tersi görüşte olanlar ise;
bağ tamirini (primer+komşu tendon destekleri ile) ve sınırlayıcı olmayan bir
protezi önerir ve aynı zamanda, postoperatif dönemde belirli bir süre eksternal
bir destek kullanırlar (59,63). Sebep ne olursa olsun MKL bozukluğu; total diz
artroplastisinde yetmezliğe neden olabilecek bir durumdur. Ligament
bozulduğunda primer tamir, güçlendirme ya da sınırlayıcı bir total diz artroplastisi
uygulaması mevcut tedavi görüşlerinden olmakla beraber, bazı çalışmalarda bu
gibi durumda uygulanacak sınırlayıcı total diz protezinin implant-sement,
implant-kemik arayüzünde artmış strese neden olup, gevşemeye yol açabileceği
belirtilmiştir (59-63). Diğer bazı otörler de, sınırlayıcı protez yapmadan MKL
yetmezlikli hastaları, tamir ve güçlendirme ya da kalın polietilen insert ile
tedavi etmişlerdir. Wang ve ark. 2054 sınırlayıcı olmayan total diz protezi
yapılan hastayı retrospektif olarak araştırmışlar ve sonuç olarak 16 hastada
(%0.83) intraoperatif MKL rüptürü meydana geldiğini bildirmişlerdir.
Çalışmadaki olguların tamamına çift demet semitendinosus rekonstrüksiyonu ile
birlikte sınırlayıcı olmayan total diz artroplastisi uygulanmıştır. Bu hastalar
54 ay takip edilmiş ve skorlamada kontrol grubu ile ağrı ve fonksiyon açısından
belirgin bir fark saptanmamıştır (64).
Genel olarak tendon tamiri ve
rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda, postoperatif hareket minimum 4-6 hafta
kadar korunmalı ve açılı eksternal bir cihaz kullanımı uygun gözükmektedir.
Bölüm yazarları olarak operasyon sırasında
meydana gelen bir yumuşak doku yetmezliğini daha sınırlayıcı bir protezle
çözülmesini, bazı özel durumlar dışında (ileri yaşlı ve yeterli fonksiyonel
kapasitesi olmayan gibi) uygun bulmuyoruz. Bu tür protez uygulamalarıyla
gereğinden fazla kemik rezeksiyonları yapılıp, hastanın revizyon şansının zora
sokulduğunu, aynı zamanda yumuşak dokudan kaynaklanan yetmezlik stresini
protez-çimento-kemik ara yüzeylerine aktarıp, erken implant yetmezliklerine
neden olunacağını düşünmekteyiz. Normal bir dizde bağ lezyonu oluştuğunda
uygulanan prensiplerle yaklaşmanın, yapılan implantasyonun ömrünü uzatacağı
kanısındayız.
İntraoperatif periprostetik kırıklar:
Hem cerrahi sırasında, hem de
cerrahi sonrasında oluşan kırıklar revizyon diz artroplastisinde, primer
artroplastiye göre daha sıktır. Bunun yanında intraoperatif kırıklarla,
postoperatif kırıklardan daha nadir karşılaşılmaktadır; hatta literatürde
yaklaşık 20.000 diz protezinin incelendiği bir seride bu oran yaklaşık 1/10
sıklığında saptanmıştır (65). Artroplasti ameliyatları sırasında oluşan
kırıkların sıklığı, sementsiz (press-fit) implantların kullanıma girmesiyle
artış göstermiştir (66). Cerrahi sırasında oluşan kırık sıklığı, % 0.39 ile %
2.2 arasında değişmektedir (67,68). İntraoperatif kırıklar cerrahi açılım,
kemik kesileri, deneme yapılması, çimentolama, implantların yerleştirilmesi ve
polietilen insert yerleştirilmesi de dahil olmak üzere ameliyatın tüm
safhalarında ortaya çıkabilir. Tedavi seçenekleri arasında ise vida, plak,
gergi bandı, uzun stemlerin yanında alçı, brace, yük vermeden izlem gibi
konservatif yöntemler de sayılabilir. Postoperatif dönemde periprostetik kırık
gelişimiyle ilişkilendirilen osteoporoz, kadın cinsiyet, ileri yaş, steroid
kullanımı gibi faktörlerin cerrahi sırasında da kırık riskini artırabileceği
düşünülmektedir (67). İntraoperatif kırıkların sıklığı ve nedenleri, anatomik
bölgeye göre çeşitlilik göstermektedir. Her bir anatomik bölgeye özgü
demografik, morfolojik veya cerrahi teknikle ilişkili farklı risk faktörleri
tanımlanmıştır.
Femur
kırıkları:
Modern implant dizaynları ile
primer diz artroplastisi sırasında görülen femoral kırıklar, sıklıkla arka
çapraz bağı koruyan bir implantın yerleştirilmesi için gerekli interkondiler
çentik kesileriyle ilişkili interkondiler kırıklardır. Bu tip implantların
bağ-kesen el aletlerinin implanttan daha küçük olması sonucu yetersiz kesi
yapılması veya implantın tam ortalanmadan femura çakılmaya çalışılması sonucu
interkondiler kırıklar oluşmaktadır. Literatürde bağ-kesen bir implantın
uygulandığı 898 hastanın 40’ında karşılaşılan interkondiler kırık sıklığının,
implant dizaynı ve cerrahi teknik değişiklikleri ile 532’de 1’e düşürülebildiği
bildirilmiştir (69). Benzer şekilde intraoperatif kırıkların takip edildiği bir
çalışmada, femoral bölgede görülen kırıkların büyük çoğunluğunun medial
kondilde yetersiz bir çentik kesisine bağlı çentiğin çıkarılması sırasında
görüldüğü gözlemlenmiştir (70). İki farklı diz protezi dizaynının
karşılaştırıldığı bir diğer çalışmada, interkondiler rezeksiyon boyutunu
ölçmeye yarayan bir kesi aleti eklenen grupta, anlamlı olarak daha az kırıkla
karşılaşılmış ve dikkatli ölçümler sonrası interkondiler çentik rezeksiyonları
ile bu komplikasyondan kaçınılabileceği sonucuna varılmıştır (69). Anterior
femoral kesi sırasında oluşabilecek çentiklenmenin de periprostetik femur
kırığına yol açabileceği düşünülmektedir. Literatürde suprakondiler
periprostetik femur kırıklarının % 30’unun çentiklenmeye bağlı geliştiği
bildirilmiştir. Yine biyomekanik testlerde, anterior çentiklenme izlenen
femurların eğilme ve torsiyonel kuvvetlere daha az dayanıklı olduğu
gösterilmiştir (71). Posterior stabilize edici komponent dizaynlarının intraoperatif
femur kırığı gelişimi için riski dört kattan fazla artırdığı ve bu kırıkların
sıklıkla kemik kesileri yapılırken veya deneme komponentlerin uygulanması
sırasında oluştuğu bildirilmiştir (67). Bir başka çalışmada ise karşılaşılan
tüm distal femur kırıklarının implantın çakılması sırasında ortaya çıkan
nondeplase kırıklar olduğu ve fiksasyon uygulanmadan sadece yük vermeyi ve diz
fleksiyonunu kısıtlayarak tedavi edilebildikleri bildirilmiştir (68).
Tibia
kırıkları:
İntraoperatif tibia kırıklarıyla
tibianın hazırlanması, deneme komponentlerinin ve implantların uygulanması
sırasında ve sıklıkla plato çevresinde karşılaşılabilmektedir. Diafizer
kırıklar ise sementsiz (press-fit) uygulamalarla veya tuberkül osteotomisi gibi
eşlik eden cerrahilerle ilişkilendirilmektedir (72,73). Pinaroli ve ark.
larının yaklaşık 1800 primer diz artroplastisini inceledikleri serilerinde
karşılaşılan toplam 40 intraoperatif kırığın büyük çoğunluğunu 27 kırıkla tibia
platosu oluşturmuştur. Yine aynı çalışmada, en küçük boy tibial implantın
uygulandığı vakalarda, tibia plato kırığının anlamlı olarak daha sık görüldüğü
bildirilmiştir. Tibial tüberkülün eleve edilmesinin de hem plato kırığı riskini
artırdığı hem de tüberkülün, fiksasyon esnasında kırılma riskinin olabileceği
görülmüştür. Bu kırıkların tedavisinde, uzun tibial stem ile birlikte medial ve
lateralden birer vida ve bunların arasında sekiz şeklinde dolanan bir serklaj
telini uygulamışlar ve intraoperatif komplikasyon gelişmeyen hastalar ile
kıyaslandığında, takiplerinde IKS
skorlarında anlamlı fark olmadığını gözlemlemişlerdir (68). 1346 primer
diz protezinin incelendiği bir başka çalışmada ise, karşılaşılan 17
intraoperatif kırığın 12’si tibial komponentin çakılması sırasında oluşan
vertikal plato kırıkları olarak saptanmıştır. Hiçbiri tibial stemin distaline
uzanmayan bu kırıkların sadece vidalarla tedavi edilmesi sonrası iyi
fonksiyonel sonuçlar elde edilmiştir (70).
Patella
kırıkları:
Literatürdeki serilerde primer diz
artroplastisi ile ilişkili neredeyse tüm patella kırıkları postoperatif dönemde
ortaya çıkmış; intraoperatif kırıklar ise revizyon cerrahiler sırasında nadir
de olsa (2904 revizyon diz artroplastisinde 8 patella kırığı) bildirilmiştir
(65). Patella kırığı ile ilişkilendirilen risk faktörleri arasında patella
kesisinin aşırı yapılması, geniş orta peg deliği olan implant dizaynları ve
komponent yerleşiminde problemler sayılmaktadır (74,75).
Ameliyat sırasında oluşabilecek
protez çevresi kırıkların tedavisinde, farklı anatomik bölgeler için farklı
sınıflamalar ve algoritmalar ortaya konmuştur. Kırıkların yerleşimi, uzanımı ve
tiplerinin çeşitlilik göstermesiyle, tedavi yöntemlerinde de hastaya, oluşan
kırığa, kemik kalitesine ve cerrahın tercihine dayalı alçı veya ortezler ile
sabitlemekten, aynı seansta kırığın plak ve vidalarla sabitlenmesi ve hatta
uygulanan artroplasti tipinin değiştirilerek daha uzun stemli protezlerin
uygulanmasına uzanan farklı yöntemler mevcuttur. Kırık oluşumu farkedildiğinde
veya şüphelenildiğinde skopi kontrolü ile tanının konulması, cerrahi açılımın
genişletilerek kırığın ortaya konması ve stabilitenin tüm pozisyonlarda
değerlendirilmesi tedavi tercihinde yön vericidir.
Bu ciddi komplikasyonun
tedavisinden daha önemli bir basamak ise kırık oluşumundan kaçınmaktır.
Özellikle kemik kalitesi düşük hastalarda, daha geniş cerrahi açılımlarla dizi
gevşettikten sonra fleksiyona almak, varus dizlerde uygun medial gevşetmeyi
yapmadan dizi fleksiyona getirmemek, posterior stabilize edici komponent
dizaynları uygulanırken medial-lateral yerleşime dikkat etmek ve özellikle de
deneme komponentlerinin takılıp çıkarılması aşamalarında nazik davranmak
ameliyat sırasında oluşabilecek protez çevresi kırık riskini en aza indirecek
önlemlerdir (67).
Protez çevresi femur kırıklarının
sınıflandırılmasında en yaygın kullanılan sınıflama Rorabeck ve Taylor
tarafından ortaya konmuştur (76). Kırığın deplasman derecesi ve protezin
stabilitesini temel alan bu sınıflamaya göre, proteze ulaşmayan nondeplase Tip
1 kırıklar için konservatif tedavi önerilmekteyken anterior femoral kesi
sırasında oluşabilecek bir çentiklenme sonrası uzun stemli femoral komponent
uygulanması ve koltuk değnekleri verilerek yük vermenin kısıtlanmasının daha
uygun bir yöntem olduğu bildirilmiştir (77). Protezin stabil olduğu ancak
kemiğin deplase olduğu durumları kapsayan Tip 2 kırıklarda ise kırığın ortaya
konması ve aynı seansta fiksasyonu gereklidir. Kırık fiksasyonunda son dönemde
kilitli plaklar ve retrograd çiviler ile tesbit, yüksek kaynama oranları ve iyi
fonksiyonel sonuçlarıyla ön plana çıkmaktadır (78,79). Proteze ulaşan ve
implantın stabil olmadığı Tip 3 kırıklar içinse uzun stemli femoral
komponentler ile kırığın proksimaline geçilmesi gereklidir. Sadece femoral
komponentin uzun stemi ile stabilitenin sağlanamayacağı durumlarda strut
allogreftler ve serklaj telleri ile hem kırığın hem de femoral komponentin
stabilitesi sağlanmalıdır (80). Daha önce geçirilmiş diz çevresi kırık öyküsü
olan hastalarda kaynama saptandığında plak ve vidaların protez cerrahisinden üç
ay önceden çıkarılması önerilen bir yöntemken; implant çıkarma ve
artroplastinin eş zamanlı uygulanmasının tercih edildiği durumlarda da yine
uzun stemli bir komponent ile kırık hattının geçilmesi daha stabil bir yerleşim
sağlayacaktır (77).
Felix tarafından tarif edilen ve
yaygın olarak kullanılan sınıflama sistemine göre tibiada protez çevresi
kırıklar, anatomik konumuna göre tibia platosu (Tip 1), stem çevresi (Tip 2),
stemin distali (Tip 3) ve tibial tüberkül kırıklarını içeren (Tip 4) kırıklar
olarak dört tipe ayrılır. Her bir tip de komponentin stabilitesine göre A:
stabil, B: instabil ve C: intraoperatif kırıklar olmak üzere üç alt tipi içerir
(81). Cerrahi sırasında kırık saptanması halinde kırığın konumu, deplasmanı,
implantın stabilitesi, kemik kalitesi gibi birçok faktör tedavi tercihini
yönlendirmektedir. Komponentin yerleştirilmesi sırasında oluşan stabil bir
tibia plato kırığı, skopi kontrollerinde de deplasman veya distal uzanım
saptanmaması halinde alçı ve altı hafta yük vermeyi kıstlayarak konservatif
tedavi edilebilir (82). Tibial komponentin instabil saptandığı Tip 1C ve Tip 2C
kırıklarda ise, kemik fragmanlarının vidayla tesbiti sonrası uzun stemli tibial
komponent uygulanmalı ve gereğinde kemik defektleri greftlenerek tedavi
edilmelidir (77). Komponent distalinde oluşan Tip 3C kırıkların tedavisinde,
kırık konumu ve paterni göz önüne alınarak plak-vida tesbiti veya konservatif
tedavi tercih edilebilir (67). Tibial tüberkülü içeren Tip 4 kırıklarda ise,
ekstensör mekanizmanın korunması amaçlanmalı ve kırık tesbiti sonrası hasta,
dizi ekstensiyonda alçı veya yürüme cihazı ile takip edilmelidir (81).
Protez çevresi patella kırıklarının
sınıflandırılasında kullanılan Mayo Klinik sınıflamasına göre Tip 1 kırıklar
konservatif tedavi edilebilirken, Tip 2 kırıklarda ekstensör mekanizmanın
tamiri ve kırığın içten tespiti veya kısmi patellektomi, Tip 3 kırıklarda ise
yeterli kemik varsa patellar komponentin revizyonu veya rezeksiyon
artroplastisi, yeterli kemik yoksa patellar protezin çıkarılması ve
patelloplasti ya da tam patellektomi önerilmektedir (83,84).
Sementleme komplikasyonları:
Çimentolu uygulamaların hayatı
tehdit eden komplikasyonu, kemik çimento implantasyon sendromudur. Metilmetakrilatın
fiksasyonda kullanıldığı ortopedik operasyonlar sırasında çimento monomerinin
damar genişletici etkisi, yağ ve kemik iliği embolileri ve akciğerlerde
pıhtılaşma kaskadının tetiklenmesi sonucu hipotansiyon, hipoksi ve kardiyak
arrest görülebilmektedir (85-87). Daha sıklıkla kalça artroplastisi, özellikle
de basınçlı çimentolama teknikleriyle uygulanan cerrahiler sonrası bildirilmiş
olmasına rağmen; intramedüller kılavuz uygulamaları ve uzun stemli protez
yerleştirilen diz artroplastileri sonrasında da kemik çimento implantasyon
sendromu bildirilmiştir (88-90). Çimentosuz artroplasti uygulamaları sonrası
kemik içi basıncın daha az artması ve daha az ve daha küçük emboliler
gözlenmesi sonucu hemodinamik komplikasyon riskinin daha düşük olduğu ortaya konmuştur
(91). Cerrahi sırasında çimento uygulanması veya turnikenin açılması esnasında
karşılaşılabilecek kemik çimento implantasyon sendromunun tedavisi, hacim
artırıcı sıvı verilmesi, havayolu ve % 100 oksijen desteği ile vazopressör
ilaçlardan oluşan destek tedavisidir. Çimentolama aşamasında anestezi ekibine
bilgi vermek ve yakın hemodinamik takibin yanında, aşırı basınçlı çimento
uygulamaktan kaçınmak bu sendromun yaratacağı ciddi sonuçlardan kaçınmada en
önemli basamaktır.
Patella
subluksasyonu veya luksasyonu:
Diz artroplastisi sırasında,
patellar komponent uygulansın veya uygulanmasın, ameliyat sonunda turnike
açılmadan ve açıldıktan sonra patellanın yerleşimi ve femoral komponent ile
uyumu değerlendirilmelidir. Komponentler uygun yerleştirilmemişse veya hastaya
ait bazı predispozan nedenler varsa, patella lateralize olup çıkabilir.
Ameliyat sonunda komponentler yerleştirildikten sonra, patellanın laterale
çıkmasına yol açan nedenler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1.
Kuadriseps
tendonunun longitüdinal kesimi sırasında, kesinin çok lateralde kalması
2.
Tibial
ve/veya femoral komponentin aşırı iç veya dış rotasyonu
3.
Femoral
komponentin fleksiyonda yerleştirilmesi (92)
4.
Femoral
veya tibial komponentin çok büyük olması
5.
Komponentlerin
valgusta yerleştirilmesi
6.
Komponentlerin
medialize yerleştirilmesi
7.
Patellar
rezeksiyonun yetersiz veya asimetrik yapılması,komponentin büyük olması (93-95)
8.
Patellar
komponentin lateralize yerleştirilmesi
9.
Normalden
küçük boyda yerleştirilen patellar komponentin medializasyonu (96).
10. Patella lateral fasetinin veya distal kutbunun
yetersiz alınması
11. Patellar eklem yüzündeki osteofitlerin
temizlenmemesi
12. İlk insizyon sırasında lateral cilt altı
dokusunun hiç gevşetilmemesi
13. Ekstensör mekanizma ve kapsül insizyonunun
yetersiz ve gevşek kapatılmış olması
14. Ekstensör mekanizma ve kapsülün nonanatomik
kapatılmış olması (97)
15. Femoral komponentin sığ ve simetrik troklear
oluğunun olması (95)
16. Önceden var olan veya gelişen patella alta
17. Önceden var olan lateral retinaküler gerginlik
18. Valgus dizler (98,99)
19. Önceden var olan patellar tilt ve lateral
deplasman (100)
Bu nedenler içinde en sık
görüleni, komponentlerin hatalı
yerleştirilmesidir (101). Femoral komponentin transepikondiler aks referans
alınarak yerleştirilmesi ve hatta posterior femoral kondillere göre 3-5 derece
dış rotasyonda uygulanması gerekir. Hatta, transepikondiler aksın Whiteside
çizgisi ile birlikte referans olarak alınması hataları önleyebilir.
Femoral komponentin internal
rotasyonu ve medializasyonu, troklear oluğun medializasyonuna ve Q açısının
artmasına neden olarak patellanın lateralize olmasıyla sonuçlanır. Özellikle
valgus dizlerde, posterior lateral femoral kondilde farkedilmeyen defektler ve
hipoplazi olması, kondillerin referans alınması durumunda bu sonuca yol
açabilir. Bu nedenle özellikle valgus dizlerde, transepikondiler aksı referans
olarak almak daha mantıklıdır (98,102). Femoral komponentin fleksiyonda
yerleştirilmiş olması, patellayı dışa ve laterale doğru iterek lateral
retinakulumun gerginleşmesi ve patella luksasyonu ile sonuçlanabilir (92). Varus
dizlerde, 3-5 derece femoral komponent rotasyonu gerektirirken valgus dizlerde
bu derece 0-3’ tür (102).
Tibial komponentin yerleşimi
sırasında, tibial tüberkülün medial kenarı referans olarak alınmalıdır. Ayrıca,
patella everte edildikten sonra tibia platosunun posterolaterali iyice açığa
çıkarılmalıdır (92,98). Tibial komponentin iç rotasyonda uygulanması, tibianın
fleksiyon sırasında dış rotasyonuna ve böylece Q açısının artarak patellanın
lateralizasyonuna yol açar (98,102). Diz ekleminin distalinde de rotasyonel ve
açısal deformiteler olabileceğinden ayak ve ayak bileğinin referans olarak
alınması çok uygun değildir. Ayrıca tibial komponentin de medializasyonundan
kaçınılmalıdır (102). Bu durumda tibial tüberkül lateralize olur ve Q açısı
artar.
Komponentlerin
eklem 10 dereceden fazla varusta olacak şekilde yerleştirilmesi veya femoral
komponentin 7 dereceden fazla valgusta olması, patellanın luksasyonuna yol açar
(98,102).
Patelladaki osteofitler
temizlendikten sonra, patellar komponent uygulanırken lateralize edilmekten
kaçınılmasına (102), patella yüzeyine paralel kesi yapılmasına ve tüm kıkırdak
yüzeyin simetrik olarak alınmasına dikkat edilmelidir. Patellar kesi yapıldıktan
sonra bir kumpas ile kesinin simetrik olup olmadığı değerlendirilebilir (98).
Kesi yapıldıktan sonra, patella kalınlığı 12-15 mm arasında olmalıdır. Patella
kesisinden sonra kalan kısmın kalınlığı, esas patella ile eşit veya hafif az
olmalıdır (102).
Patellar komponentin medialize
yerleştirildiği olgularda lateral gevşetme oranı % 15 iken patellar komponentin
santralize yerleştirildiği olgularda bu oran % 48 olarak saptanmıştır
(103,104).
Patellanın laterale sublukse veya
lukse olup olmadığı, ameliyat sonunda turnike açıldıktan sonra
değerlendirilmelidir (92,105,106). Yapılan klinik çalışmalarda, olguların %
31-70’inde turnike açıldıktan sonra lateral luksasyonun kaybolduğu ve lateral
gevşetme gereğinin kalmadığı bildirilmiştir (105,106). Patellanın kontrolü
sırasında lateralden patellaya dokunarak medialize etmek yanlış sonuçlar
verebilir; bu nedenle patellaya dokunmadan kontrol edilmelidir (No thumb test)
(92,99). Maksimum fleksiyonda, patella medial faseti medial femoral kondille
temas etmiyorsa, patellofemoral uyumun yetersiz olduğundan bahsedilebilir
(kissing rule) (107).
Ameliyat sonunda ekstensör
mekanizma ve kapsülün onarımı sırasında, anatomik kapatma yapılmaması veya
karşılıklı yüzlerin nonanatomik sütürlenmesi, patellanın lateralize olmasına yol
açabilir. Bunun önlenmesi için ekstensör mekanizma kesilmeden karşılıklı
yüzlere işaret konması (sütür veya boyalı steril kalemle) önerilir. Ayrıca,
dizin 20-30 derece kadar fleksiyona getirilerek ekstensör mekanizmanın sütüre
edilmesi de, yapılacak yanlışlığı önleyebilir.
Ameliyattan uzun süre sonra, travma
sonucunda patella lateral çıkığı ile başvuran olgular da literatürde
bildirilmiştir (108). Prospektif düzey 1 klinik bir çalışmada, medial
parapateller ve midvastus yaklaşımlar arasında patellar tilt ve subluksasyon
arasında önemli bir fark görülmemiştir (109).
Valgus dizlerde, patellanın everte
edilmesi de zordur. Eğer everte olmuyorsa, insizyon daha proksimale uzatılmalı,
tibia dış rotasyona alınmalıdır. Böylece lateraldeki gerginlik giderilebilir (99).
Kong ve ark., önceden var olan
patellar tilt ve lateral deplasmanın cerrahi sırasınde veya sonrasında laterale
luksasyon için bir gösterge olduğunu ve bu olgularda lateral gevşetme
yapılmadığında riskin arttığını göstermişlerdir (100).
Femoral komponentin ön arka çapı,
iç dış çapından daha önemlidir. İç dış çapı büyük bir komponent uygulanırsa, ön
arka çapı da büyük olacak ve patellanın luksasyonuna yol açabilecektir.
Lateral
gevşetme tekniği:
Lateral gevşetme oranları, çeşitli
serilerde % 6-40 arasında bildirilmiştir (105,110,111). Komponentlerin uygun
şekilde ve açılarda yerleştirilmiş olduğuna kanaat getirilmesine rağmen turnike
açıldıktan sonra patella hala laterale lükse oluyorsa, lateral retinakulum
tedrici olarak gevşetilmelidir. Bir koher pensiyle ekstensiyon sırasında
patella mediale çekilirken gevşetme başlandığında patellanın gevşediği ve
medialize olmaya başladığı kolaylıkla anlaşılabilir. Tüm lateral retinakulum
katlarının gevşetilmesi nadiren gerekir. Gevşetme sırasında lateral genikulat arterlerin
yaralanması ve postoperatif hematom ve yara yeri problemleri gelişmesi
olasıdır. Gevşetme sırasında koter kullanılmalı, kanama olursa koterize
edilmelidir. Özellikle superior genikulat arter korunmalıdır. Fakat bu her
zaman olası değildir. Bu olgularda, lateral cilt flebinin sağlam bırakılması,
cildin ciltaltı dokudan ayrılmasından kaçınılması gerekir. Bir seride,
postoperatif patella kırığı, lateral gevşetme yapılan olgularda % 5.4, gevşetme
yapılmayan olgularda % 2.4 olarak saptanmıştır (112).
Arter izole edildikten sonra,
gevşetme içten dışa doğru yapılmalı, insizyon superior genikulat arterin
distalinden ve patella kenarına 1-2 cm lateralden başlamalı ve snovya, kapsül
ve retinaküler fibrillerin subkutan yağ dokusuna kadar ayrılması gerekir. Sonra
tedrici olarak distale patellar tendon kenarına paralel olarak Gerdy
tüberkülüne uzatılmalıdır (92).
Strachan ve ark. (113),
evrelendirilmiş bir lateral gevşetme tekniği bildirmişlerdir. Buna göre;
Evre 1. Lateral patellofemoral
ligamanın gevşetilmesi
Evre 2. Lateral retinakulumun,
patellanın 25 mm proksimalinden başlanarak superior kenarının 20 mm lateraline
kadar gevşetilmesi
Evre 3. Lateral retinakulumun
patella ortasına kadar gevşetilmesi
Evre 4. Lateral retinakulumun
patella distal kutbuna kadar gevşetilmesi
Evre 5. Lateral retinakulumun,
patella inferior sınırından eklem hattına kadar gevşetilmesi
Evre 6. Lateral retinakulumun Gerdy
tüberkülüne kadar gevşetilmesi
Maniar ve ark ise (111), dıştan içe
bir yöntem uygulayarak artroplasti sonundaki patellar instabiliteyi
derecelendirmişlerdir. Buna göre;
Derece 1: Normal dizilim
Derece 1a: Normale yakın dizilim
(Patella medial faseti medial femoral trokleaya göre 2 mm.den az uzaklaşmıştır)
Derece 2: Patellar tilt (Patella
medial faseti medial femoral trokleaya göre 2 mm. den fazla uzaklaşmıştır)
Derece 3: Sublukse patella
Derece 4: Lukse patella şeklinde
derecelendirme yapmışlar ve birinci adımda patella ortasından tibia üst
sınırına kadar, ikinci adımda patella ortasından patella üst kutbuna kadar,
üçüncü adımda patellanın üst kutbunun proksimaline kadar gevşetme yapmışlardır.
Yazarlar, bu teknikle lateral superior genikulat arterin % 76 oranında
korunduğunu, midvastus yaklaşım ile bu oranın azaldığını bildirmişlerdir.
Lateral gevşetme ile patella
santralize edilemezse, vastus lateralis proksimale doğru gevşetilebilir. Yine
başarılı olunamazsa, modifiye Roux-Goldthwait prosedürü, patellar tendon medial
yarısının mediale transferi veya tibial tüberkülün medializasyonu uygulanabilir
(99).
Patella luksayonunda bir başka
yöntem, lateral fasetektomidir. Preoperatif patellar luksasyon veya
subluksasyon varsa lateral fasetektomi tercih edilebilir. Buna rağmen lükse
olmaya devam ediyorsa, lateral retinaküler gevşetme gerekir (101). Lateral
gevşetme ile superior lateral genikulat arter yaralanarak patellanın kan
dolaşımı azalabilir ve patellada avasküler nekroz, patella kırığı gibi
komplikasyonlara yol açarak kanama ve daha fazla kan transfüzyonu
gerektirebilir. Bu nedenlerden dolayı bir diğer çalışmada, çalışmacılar lateral
parsiyel fasetektomiyi, lateral gevşetmeye tercih ettiklerini bildirmişlerdir
ve uygulama gereksinimi oranları % 12’dir (114). Zhang’ın çalışmasında, yine
lateral fasetektominin önemi değerlendirilmiş ve gereksinim oranı % 19
bulunmuştur (115). Hatta bir başka çalışmada, lateral fasetektominin rutin
yapılması önerilmiştir (116).
KAYNAKLAR:
1.
Upadhyay
A, York S, Macaulay W, McGrory B, Robbennolt J, Bal S. Medical malpractice in
hip and knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2007; 22 (6) Suppl 2: 2-7.
2.
Oqava
H, Matsumoto K, Ito Y, Kawashima K, Takigami I, Akiyama H. Indirect popliteal
artery transections in revision total knee arthroplasty. A case report. Bull
Hosp Jt Dis. 2013; 74 (2): 168-71.
3.
Abularrage
AJ, Weiswasser JM, DeZee KJ, Slidell MB, Henderson WG, Sidawy AN. Predictors of
lower extremity arterial injury after total knee or total hip arthroplasty. J
Vasc Surg. 2008; 47 (4): 803-7.
4.
Parvizi
J, Pulido L, Slenker N, Macgibeny M, Purtill JJ, Rothman RH. Vascular injuries
after total joint arthroplasty. J Arthroplasty. 2008; 23 (8): 1115-20.
5.
Healy
WL, Della Valle CJ, Iorio R, Berend KR, Cushner FD, Dalury DF, Lonner JH.
Complications of total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2013; 471:
215-20.
6.
Padegimas
EM, Levicoff EA, McGinley AD, Sharkey PF, Good RP. Vascular complications after
total knee arthroplasty - A single institutional experience. J Arthroplasty.
2016; 31: 1583-8.
7.
Avisar
E, Elvey MH, Bar-Ziv Y, Tamir E, Agar G. Severe vascular complications and
intervention following elective total hip and knee replacment: A 16-year
retrospective analysis. J Orthop. 2015; 12: 151-5.
8.
Dua
A, Zepeda R, Hemanez FC, Iqbadumhe AA, Desai SS. The national incidence of
iatrogenic popliteal artery injury during total knee injury. Vascular. 2015; 23
(5): 455-8.
9.
Pal
A, Clarke JMF, Cameron AEP. Case series and literature review: Popliteal artery
injury following total knee replacement. Int J Surg. 2010; 8: 430-85.
10. Wilson JS, Miranda A, Johnson BL,
Shames ML, Back MR, Bandyk DF. Vascular injuries associated with elective
orthopedic procedures. Ann Vasc Surg. 2003; 17: 641-4.
11. Calligaro KD, Delaurentis DA, Booth
RE, Rothman RH, Savarese RP, Dougherty MJ. Acute arterial thrombosis associated
with total knee arthroplasty. J Vasc Surg. 1994; 20 (6): 927-32.
12. Yazıcıoğlu Ö, Balcı Hİ. Cerrahi
sırasında kanama ve vasküler hasarlar. In: Ortopedi ve Travmatolojide
komplikasyonlar. Kalenderer Ö, Güven M (eds). TOTBİD, Ankara, 2016, s. 683-6.
13. Ninomiya JT, Dean JC, Goldberg VM.
Injury to the popliteal artery and its anatomic location in total knee
arthroplasty. J Arthroplasty. 1999; 14 (7): 803-9.
14. Papadopoulos DV, Koulouvaris P,
Lykissas MG, Giannoulis D, Georgios A, Mavrodontidis A. Popliteal artery damage
during total knee arthroplasty. Arthroplasty Today. 2015; 1: 53-7.
15. Saunders JH, Subramonia S, Tennant
WG. Endovascular repair of iatrogenic popliteal artery trauma. Eur J Trauma
Emerg Surg. 2012; 38: 617-22.
16. Pydisetty RV, Gillies RM. Popliteal
A-V fistula with pseudo-aneurysm: A complication following total knee
arthroplasty. Eur J Trauma Emerg Surg. 2008; 4: 414-7.
17. Lie DAK, Chieh TC, Kian CJ, Ping
CS. A case report of an anterior tibial artery pseudoaneurysm open surgical
management: A rare complication post total knee arthroplasty. Int J Surg Case
Rep. 2017; 37: 196-9.
18. Sandoval E, Ortega FJ, Garcia-Rayo
MR, Resines C. Popliteal aneurysm after total knee arthroplasty secondary to
intraoperative arterial injury with a surgical pin. J Arthroplasty. 2008; 23
(8): 1239. 7-11.
19. Rubush H, Berger R, Britton C,
Nettrour W, Seel M. Avoiding neurologic and vascular injuries with screw
fixation of the tibial component in total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat
Res. 1993; 286: 56-63.
20. Da Silva MS, Sobel M. Popliteal
vascular injury during total knee arthroplasty. J Surg Res. 2003; 109: 170-4.
21. Ohira T, Fujimoto T, Taniwaki K.
Acute popliteal artery occlusion after total knee arthroplasty. Arch Orthop
Trauma Surg. 1997; 116: 429-30.
22. Fanelli G, Casati A, Garancini P,
Torri G. Nerve stimulator and multiple injection technique for upper and lower
limb blockade: Failure rate, patient acceptance and neurologic complications.
Anesth Analg. 1999; 88: 847-52.
23. Olivecrona C, Blomfeldt R, Ponzer
S, Stanford BR, Nilsson BY. Tourniquet cuff pressure and nerve injury in knee
arthroplasty in a bloodless field. Acta Orthop. 2013; 84 (2): 159-64.
24. Welch MB, Brummett CM, Welch TD,
Tremper KK, Shanks AM, Guglani P, Mashour GA. Peroperative peripheral nerve
injuries. Anesthesia. 2009; 111: 490-7.
25. Schinsky MF, Macaulay W, Parks ML,
Kiernan H, Nercessian OA. Nerve injury after primary total knee arthroplasty. J
Arthroplasty. 2001; 16 (8): 1048-54.
26. Jacob AK, Mantilla CB, Sviggum HP,
Schroeder DR, Pagnano MW, Hebl JR. Perioperative nerve injury after total knee
arthroplasty. Anesthesiology. 2011; 114 (2): 311-7.
27. Horlocker TT, Hebl JR, Gali B,
Jankowski CJ, Burkle CM, Berry DJ, Zepeda FA, Stevens SR, Schroeder DR.
Anesthetic, patient and surgical risk factors for neurologic complications
after prolonged total tourniquet time during total knee arthroplasty. Anesth
Analg. 2006; 102: 950-5.
28. Black R, Green C, Sochart D.
Postoperative numbness of the knee following total kne arthroplasty. Ann R Coll
Surg Eng. 2013; 95: 565-8.
29. Johnson DF, Love DT, Love BR,
Lester DK. Dermal hypoesthesia after total knee arthroplasty. Am J Orthop.
2000; 29: 863-6.
30. Hopton BP, Tommichan MC, Howell FR.
Reducing lateral skin flap numbness after total knee arthroplasty. Knee. 2009;
11: 289-91.
31. Sundaram RO, Ramakrishnan M, Harvey
RA, Parkinson RW. Comparison of scars and resulting hypoesthesia between the
medial parapatellar and midline skin incisions in total knee arthroplasty.
Knee. 2007; 14: 375-8.
32. Cheung A, Goh SK, Tang A, Keng TB.
Complications of total knee arthroplasty. Curr Orthop. 2008; 22: 274-83.
33. Goodfellow J, O’Connor J, Dodd C, Murray D.
Introduction (Unicompartmental versus total knee replacement). In:
Unicompartmental Arthroplasty With The Oxford Knee. Goodfellow J, O’Connor J,
Dodd C, Murray D (eds). Gutenberg Press Ltd, Malta, 2011, P. 1-2.
34. Blasier RB, Matthews LS. Complications of
Prosthetic Knee Arthroplasty. In: Complications in Orthopaedic Surgery. Charles
H, Epps JR (eds). Lippincott Company, Philadelphia, 1995, P. 1057-86.
35. Yasgur DJ, Scuderi GR, Insall JN. Medial
Release for Fixed-Varus Deformity. In: Techniques in Total Knee and Revision Arthroplasty.
Scuderi GR, Tria AJ (eds). 2006, P.
25-40.
36. Griffin FM, Scuderi GR, Insall JN. Lateral
Release for Fixed-Valgus Deformity. In: Techniques in Total Knee and Revision
Arthroplasty. Scuderi GR, Tria AJ (eds).
2006, P. 43-56.
37. Dobbs RE, Hanssen AD, Lewallen DG, Pagnano
MW. Quadriceps tendon rupture after total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 2005; 87(1): 37-45.
38. Parker DA, Dunbar MJ Rorabeck CH. Extensor
mechanism failure associated with total knee arthroplasty. J Am Acad Orthop Surg. 2003;
11(4): 238-47.
40. Pagnano MW. Patellar tendon and
quadriceps tendon tears after total knee arthroplasty. J Knee Surg. 2003; 16(4): 242-7.
41. Stern SH, Moekel BH, Insal
JN. Total knee arthroplasty in valgus knees. Clin Orthop Relat
Res. 1991;
(273): 5-8.
42. Schoderbek RJ Jr, Brown TE, Mulhall KJ, Mounasamy V, Iorio R,
Krackow KA, Macaulay W, Saleh KJ. Extensor mechanism disruption after
total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2006; 446: 176-85.
43. Lim CT, Amanatullah DF, Huddleston JI, Harris
AHS, Hwang KL, Maloney WJ, Goodman SB. Reconstruction of disrupted extensor mechanism
after total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2017; 32(10): 3134-40.
44. Browne JA,
Hanssen AD. Reconstruction of patellar tendon disruption after total
knee arthroplasty: results of a new technique utilizing synthetic mesh. J
Bone Joint Surg Am. 2011; 93(12): 1137-43.
45. Cadambi A, Engh GA. Use of a semitendinosus autogenous graft
for rupture of the patellar ligament after total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 1992; 74(7): 974-9.
46. Gustillo RB, Thompson R. Quadriceps and patellar tendon
ruptures following total knee arthroplasty. In: Rand JA, Dorr LD (eds). Total
Arthroplasty of the Knee. Rockville, Maryland. 1987, P. 41-47.
47. Scuderi GR, Muth CD. Management of Patella Tendon Disruptions
in Total Knee Arthroplasty. In:
Techniques in Total Knee and Revision Arthroplasty. Scuderi GR, Tria AJ (eds).
2006, P. 154-157.
48. Booth RE, Femino FP. Acute and Chronic Rupture of the
Quadriceps Tendon Treated With Direct Repair. In: Techniques in Total Knee and Revision
Arthroplasty. Scuderi GR, Tria AJ (eds). 2006, P. 158-168.
49. Bonnin M, Lustig S, Huten D. Extensor tendon
ruptures after total knee arthroplasty. Orthop Traumatol Surg Res. 2016;
102(1): 21-31.
50. Aunan E, Kibsgard TJ, Diep L, Röhrl SM.
Intraoperative ligament laxity influences functional outcome 1 year after total
knee arthroplasty. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc. 2015; (23): 1684-92.
51. Yercan HS, Ait Si Selmi T, Sugun TS, Neyret P.
Tibiofemoral instability in primary total knee replacement: A review Part 2:
diagnosis, patient evaluation, and treatment. Knee. 2005; 12(5): 336-40.
52. Athwal KK, El Daou H, Lord B, Davies AJ, Manning W,
Rodriguez Y, Baena F, Deehan DJ, Amis AA. Lateral Soft-Tissue Structures
Contribute to Cruciate-Retaining Total Knee Arthroplasty Stability. J Orthop Res. 2017; 35(9): 1902-9.
53. Tantavisut S, Tanavalee A, Ngarmukos
S, Limtrakul A, Wilairatana V, Wangroongsub Y. Gap changes after
popliteus-tendon resection in PS-TKA: A cadaveric study in Thai female knees. Knee. 2012; 19(5): 597-600.
54. Whiteside LA. Soft tissue balancing—the knee. J Arthroplasty. 2002; 17(4) Suppl 1:
23-7.
55. Krackow KA, Mihalko WM. Flexion-extension
joint gap changes after lateral structure release for valgus deformity correction
in total knee arthroplasty. A cadaveric study. J Arthroplasty. 1999; 14(8):994-1004.
58. Akman B, Uluçay Ç. Kas ve
tendon yaralanmaları. In: Ortopedi ve Travmatolojide Komplikasyonlar. Kalenderer
Ö, Güven M. (eds). Eflal
Matbaacılık. Ankara, 2016, s. 687-690.
59. Leopold SS, McStay C, Klafeta K, Jacobs JJ,
Berger RA, Rosenberg AG. Primary repair of intraoperative disruption of the
medical collateral ligament during total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg. 2001; 83A(1): 86-91.
60. Lee GC, Lotke PA. Management of
intraoperative medial collateral ligament injury during TKA. Clin Orthop Relat
Res. 2011; 469(1): 64-8.
61. Siqueira MB, Haller K, Mulder A, Goldblum AS,
Klika AK, Barsoum WK. Outcomes of medial collateral ligament injuries during
total knee arthroplasty. J Knee Surg. 2016; 29(1): 68-73.
62. Winiarsky R, Barth P, Lotke P. Total knee
arthroplasty in morbidly obese patients. J Bone Joint Surg Am. 1998; 80(12):
1770-4.
63. Bohl DD, Wetters NG, Del Gaizo DJ, Jacobs JJ,
Rosenberg AG, Della Valle CJ. Repair of intraoperative injury to the medial collateral
ligament during primary total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 2016; 98(1): 35-9.
64. Wang X, Liu H, Cao P, Liu C, Dong Z, Qi J,
Wang F. Clinical outcomes of medial collateral ligament injury in total knee
arthroplasty. Medicine (Baltimore). 2017; 96(30): e7617.
65. Berry DJ. Epidemiology: hip and knee. Orthop Clin North Am.
1999; 30(2):183-90.
66. Garbuz DS, Masri BA, Duncan CP. Periprosthetic fractures of
the femur: Principles of prevention and management. Instr Course Lect. 1998;
47: 237-242.
67. Alden KJ, Duncan W H, Trousdale R T, Pagnano M W, Haidukewych GJ. Intraoperative fracture
during primary total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2010; 468 (1): 90-5.
68. Pinaroli A, Piedade SR, Servien E, Neyret P. Intraoperative
fractures and ligament tears during total knee arthroplasty. A 1795
posterostabilized TKA continuous series. Orthop Traumatol Surg Res. 2009; 95(3):
183-9.
69. Lombardi AV, Mallory TH, Waterman RA, Eberle RW.
Intercondylar distal femoral fracture: an unreported complication of
posterior-stabilized total knee arthroplasty. J Arthroplasty.
1995; 10(5): 643-50.
70. Pun AH, Pun WK, Storey P. Intra-operative fracture in
posterior-stabilised total knee arthroplasty. J Orthop Surg. 2015; 23(2):
205-8.
71. Lesh ML, Schneider DJ, Deol G, Davis B, Jacobs CR, Pelligrini
Jr. The consequences of anterior femoral notching in total knee arthroplasty: a
biomechanical study. J Bone Joint Surg. 2000; 82(8): 1096-101.
72. Engh GA, Ammeen DJ. Periprosthetic fractures adjacent to
total knee implants: treatment and clinical results. Instr Course Lect. 1998; 47: 437-48.
73. Ritter MA, Carr K, Keating EM, Faris PM, Meding JB. Tibial
shaft fracture following tibial tubercle osteotomy. J Arthroplasty. 1996;
11(1):117-9.
74. Windsor RE, Scuderi GR, Insall JN. Patellar fractures in
total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 1989; 1 (4): 63-7.
75. Goldberg VM, Rggie III HE, Inglis AE, Figgie MP, Sobel M,
Kelly M, Way M. Patellar fracture type and prognosis in condylar total knee
arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 1988; 236: 115-22.
76. Rorabeck CH, Taylor JW. Classification of periprosthetic
fractures complicating total knee arthroplasty. Orthop Clin North Am. 1999; 30:
209-14.
77. Yoo JD, Kim NK. Periprosthetic
fractures following total knee arthroplasty. Knee Surg Relat Res. 2015; 7(1): 1-9.
78. Kregor PJ, Hughes JL, Cole PA.
Fixation of distal femoral fractures above total knee arthroplasty utilizing
the Less Invasive Stabilization System (LISS). Injury. 2001; 32 Suppl 3:
64-75.
79. Murrell GA, Nunley JA.
Interlocked supracondylar intramedullary nails for supracondylar fractures
after total knee arthroplasty: a new treatment method. J Arthroplasty. 1995;
10:37-42.
80. Figgie MP, Goldberg VM, Figgie HE
3rd, Sobel M. The results of treatment of supracondylar fracture above total
knee arthroplasty. J Arthroplasty. 1990;5:267-76.
81. Felix NA, Stuart MJ, Hanssen AD.
Periprosthetic fractures of the tibia associated with total kee artrhroplasty.
Clin Orthop Relat Res. 1997; 345: 113-24.
82. Ruchholtz S, Tomás J, Gebhard F,
Larsen MS. Periprosthetic fractures around the knee—the best way of treatment.
Eur Orthop Traumatol. 2013; 4(2): 93-102.
83. Ortiguera CJ,
Berry DJ. Patellar fracture after total knee arthroplasty. J Bone Joint Surg
Am. 2002; 84: 532-40.
84.
Kaya A, İlhami K. Diz artroplastisi sonrası patellofemoral
komplikasyonlar. TOTBİD Journal. 2012; 11 (4): 380-87.
85.
Orsini EC, Byrick RJ, Mullen JB,
Kay JC, Waddell JP. Cardiopulmonary function and pulmonary microemboly during
arthroplasty using cemented or non-cemented components. The role of
intramedullary pressure. J Bone Joint Surg Am. 1987; 69: 822–32.
86. Lafont ND, Kostucki WM, Marchand PH, Michaux
MN, Boogaerts JG. Embolism detected by transesophageal echocardiography during
hip arthroplasty. Can J Anaesth. 1994, 41: 850–3.
87. Motobe T, Hashiguchi T, Uchimura T, Yamakuchi
M, Taniguchi N, Komiya S, Maruyama I. Endogenous cannabinoids are candidates
for lipid mediators of bone cement implantation syndrome. Shock. 2004, 21:
8–12.
88. Byrick RJ, Forbes D, Waddell JP. A monitored
cardio-vascular collapse during cemented total knee replacement.
Anesthesiology. 1986, 65: 213–6.
89. Fahmy NR, Chandler HP, Danylchuk K, Matta EB,
Sunder N, Siliski JM. Blood-gas and circulatory changes during total knee
replacement. Role of the intramedullary alignment rod. J Bone Joint Surg Am.
1990, 72: 19–26.
90. Govil P, Kakar PN, Arora D, Das S, Gupta N,
Govil N, Gupta S, Malohtra A. Bone cement implantation syndrome: A report of
four cases. Indian J Anaesth.
2009; 53(2): 214-18.
91. Byrick RJ. Cement implantation syndrome: a
time limited embolic phenomenon. Can J Anaesth. 1997; 44: 107–11.
92.
Gasparini G, Familiari F, Ranuccio F. Patellar malalignment treatment in
total knee arthroplasty. Joints. 2013; 1 (1): 10-7.
93.
Mahoney
OM, Kinsey T. Overhang of the femoral component in total knee arthroplasty. J
Bone Joint Surg Am. 2010; 92 (5): 1115-21.
94.
Meftah M, Jhurani A, Bhat JA, Ranawat AS,
Rnawat CS. The effect of patellar replacement technique on patellofemoral
complications and anterior knee pain. J Arthroplasty. 2012; 27 (6): 1075-80.
95.
Panni AS, Cerciolle S, Regno CD, Felici A,
Vasso M. Patellar resurfacing compications in total knee arthroplasty. Int
Orthop. 2014; 38: 313-7.
96.
Seil R, Pape D. Causes of failure and etiology
of painful primary total knee arthroplasty. Knee Surg Sports Traumatol
Arthrosc. 2011; 19 (9): 1418-32.
97.
Plate JF, Seyler TM, Halvorson JJ, Santago AC,
Lang JE. Non-anatomical capsular closure of a standard parapatellar knee
arthrotomy leads to patellar maltracking and decreased range of motion: a
cadaver study. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc. 2014; 22: 543-9.
98.
Malo M, Vince KG. The unstable patella after
total knee arthroplasty: Etiology, prevention and management. J Am Acad Orthop
Surg. 2003; 11: 364-71.
99.
Mihalko WM, Sherrell JC, Saleh KJ, Whiteside
LA. Intraoperative issues concerning the patellofemoral mechanism during total
knee arthroplasty. Int Course Lect. 2009; 58: 263-70.
100. Kong CG, Cho HM, Suhl KH, Kim MU, In Y.
Patellar tracking after total knee arthroplasty perfeormed without lateral
release. Knee. 2012; 19: 692-5.
101. Russell RD, Huo MH, Jones RE.
Avoiding patellar complications in total knee replacement. Bone Joint J. 2014;
96-B (11 Suppl A): 84-6.
102. McPherson EJ. Patellar tracking in primary
total knee arthroplasty. AAOS Int Course Lect. 2006; 55: 439-48.
103. Hofmann AA, Tkach TK, Evanich CJ, Camargo MP,
Zhang Y. Patellar component medialization in total knee arthroplasty. J
Arthroplasty. 1997; 12 (2): 155-60.
104. Lewonowski K, Dorr LD, McPherson EJ, Huber G,
Wan Z. Medialization of the patella in total knee arthroplasty. J Arthroplasty.
1997; 12 (2): 161-7.
105. Husted H, Jensen TT. Influence of the
pneumatic tourniquet on patella tracking in total knee arthroplasty. J
Arthroplasty. 2005; 20 (6): 694-7.
106. Marson BM, Tokish JT. The effect of a
tourniquet on intraoperative patellofemoral tracking during total knee
arthroplasty. J Arthroplasty. 1999; 14 (2): 197-9.
107. Briard JL, Hungerford DS. Patellofemoral
instability in total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 1989; 4 (suppl): 87-97.
108. Vaishya R, Agarwal AK, Panthi S, Vijay V,
Vaish A. Bilateral patella dislocations after total knee arthroplasty: A report
of two cases and review of the literature. Cureus. 2017; 9 (3) e1075. DOI
10.7759/cureus. 1075.
109. Pongcharoen B, Yakampor T, Charoencholvanish
K. Patellar tracking and anterior knee pain are similar after medial
parapatellar and midvastus approaches in minimally invasive TKA. Clin Orthop
Relat Res. 2013; 471: 1654-60.
110. Lachiewicz PF, Soileau ES. Patella maltracking
in posterior-stabilized total knee arthroplasty. Clin Orthop Relat Res. 2006;
452: 155-8.
111. Maniar RN, Singhi T, Rathi SS, Baviskar JV,
Nayak RM. Lateral retinaculum in knee arthroplasty using a stepwise, outside-in
technique. Clin Orthop Relat Res. 2012; 470: 2854-63.
112. Ritter MA, Pierce MJ, Zhou H, Meding JB, Faris
PM, Keating EM. Patellar complications (total knee arthroplasty) Effect of
lateral release and thickness. Clin Orthop Relat Res. 1999; 367: 149-57.
113. Strachan RK, Merican AM, Devadasan B,
Maheshwari R, Amis AA. A technique of staged lateral release to correct
patellar tracking in total knee arthroplasty. J Arthroplasty 2009; 24 (5):
735-41.
114. Lakstein D, Naser M, Adar E, Atoun E, Edelman
A, Hendel D. Partial lateral patellar facetectomy as an alternative to lateral
release in total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2014; 29: 2146-9.
115. Zhang LZ, Zhang XL, Jiang Y, et al. Lateral
patellar facetectomy had improved clinical results in patients with
patellar-retaining total knee arthroplasty. J Arthroplasty. 2012; 27 (8):
1442-7.
116. Wachtl SW, Jacob RP. Patella
osteotomy for lateral retinacular decompression in total knee arthroplasty.
Acta Orthop Scand. 2000; 71 (5): 522-4.